Eğitimin kuğu şarkısı
Sınava hazırlık bağımlılığının, ortaöğrenimi nasıl bitirdiğini birkaç kez yazdım. Bütün dikkatler, ortaöğrenim bittikten sonra girilecek çoktan seçmeli sınavdadır. O sınavın ortaöğrenim müfredatıyla ilişkisi yüzde yüz değil. Öğretmenin sınıfta anlattığı ve öğrencinin okulda öğrendikleri ile sınavdaki başarısı da birbiriyle pek ilgili değil. Peki, başarıyı ortaöğrenim belirlemiyorsa ne belirliyor? İki şey: “Yardımcı kitap” denilen ve aslında bir şeye yardım etmeyen; daha önce çıkmış sınav sorularıyla daha önce çıkmış sorulara benzer soruları içeren kitaplar. Bir de öğrencilere bu kitaplardan “talim” ettiren öğretmenler. İşte eğitim yerine bu talim işi yürüyor. Hele son sene, yani giriş sınavına bir yıldan az kaldığı zamanlar öğrencileri artık bağlasanız tutamıyorsunuz. Onlar, nerede sınav talimi göreceklerse oraya gidiyor.
Bu arada üniversite sayısı iki yüzü aştı. İmar barışını nasıl müjde diye ilan ettikse bir müjde de buradan geldi. Nasıl parasını veren her türlü binaya oturma ruhsatı alabilecek, o binayı satabilecek, kiralayabilecekse artık parasını veren herkes de üniversiteye girebilecekti.
İKİ GERÇEK HİKÂYE
Birinci ağızdan dinlediğim iki gerçek hikâye anlatayım:
Biri üniversiteden. Yıllarca hocalık, Türkiye’nin en güzide üniversitelerinden birinde dekanlık yapmış bir profesör emekli olur ve – adı lazım değil – bir özel üniversitede ders vermeye başlar. Vize günü yaklaşmaktadır. Öğrencilerden biri sınıfta söz ister ve “Hocam soruları vermediniz.” der. Hoca, “Ne sorusu? Daha bir hafta var. Soruları sınav sırasında vereceğim.” der. Öğrenciler pek mutsuz olur: “Ama diğer hocalar veriyor.”
Bir başka dosttan, emekli bir matematik öğretmeninden dinlediğim benzer hikâyenin başı ortaöğrenim, sonu yine üniversite. Şöyle anlattı:
“2000’li yıllarda üniversiteye giriş sistemi değişti. Sınav, iki aşamadan tek sınava döndü. Bilim sınavı kaldırıldı. Dolayısıyla sınava hazırlıkta çeşitli bilim dallarından uzman hocaların ders anlatması gereği de ortadan kalktı veya gevşedi. Artık fizik, kimya, matematik falan değil, sınav dersi vardı ve önemli olan da buydu; sınava hazırlıktı.
EĞLENDİREN ÖĞRETMEN
“Dershanelerin müşterisi azalacaktı! Bu büyük tehlike karşısında dershaneler dallarını iyi bilen hocalara değil, iyi şov yapan, öğrenciyi dershanede sıkmadan tutan hocalara yöneldi. Eskiden matematikçi falan, fizikçi filan varken, şimdi eğlenceli sınavcı öğretmenlerimiz vardı.
“Daha önce bir başka değişim yaşanmıştı. Dershane işinin kârlı olduğu dönemde birkaç öğretmen birleşip dershane kuruyordu. Sonra FETÖ çıktı. Dershaneler FETÖ’nün hem para hem de asker kaynağı oldu. Lise öğrencisi en etkilenen yaştadır. Hangi dershanelerin FETÖ, hangilerinin gayrı-FETÖ olduğunu tanımlamak zordu. Dershaneler toptan kapatıldı ve onlara özel okula dönüşme imkânı verildi. İki-üç öğretmenin bir apartman dairesi tutup kurduğu dershaneler, minik özel okullar oluverdi.
“Okul olmuşlardı ama sıkarlarsa öğrencilerini kaybedebilirlerdi. Sizin apartman dairesi okulunuzu bırakan öğrenci, sıkmayan öbür apartman dairesine gidebilirdi. Bir kısmı yoklama yapmaktan vazgeçti. Devam mecburiyeti olmayan ortaokullar, liseler türedi. Okullarda sınavlar ciddiyetini kaybetti. Öğrenci sınavlara zorla getirilir, sınav soruları öğrencilere verilir oldu.
BÖYLE LİSENİN BÖYLE ÜNİVERSİTESİ OLUR
“Çürüme, küflenme bir yerde başladı mı orada kalmaz. Küf hızla çoğalır, dağılır. Sözde liselerden bu kültürle gelen öğrenci, sözde üniversitelerde de bu alışkanlığını devam ettirecekti.
“Bir öğrencim üniversiteyi kazanıp gitti. İlk tatilde ziyaretime geldi. Ben de kinaye niyetiyle ‘Üniversitede de soruları veriyorlar mı?’ diye sordum. O şikâyet etti: ‘Soruları veriyorlar da cevapları vermiyorlar.’”
Büyük sonuç şudur: Ortaöğrenim de yükseköğrenim de devalüe olmuştur. Piyasadaki parayı, karşılığında bir üretim olmadan arttırırsanız paranın değeri düşer. Üniversiteyi bina zannederseniz; hatta apartmanlarda üniversite kurulabileceğini düşünürseniz, yani bilim üretmeden, bilim insanı ve hoca üretmeden herkes üniversiteye girsin müjdesi verirseniz diploma devalüe olur. Kimse sizin üniversitelerinizi ciddiye almaz; başta öğrencileriniz almaz.
Şimdi ne olacak? Şimdi şu olacak: Artık insanlar karşısındakinin elinde lise diploması mı, üniversite diploması mı var diye bakmayacak. İnsanlar, o diplomaların hangi okuldan verildiğine bakacak. Fiilen bu zaten böyleydi. Şimdi bu dikkat daha da artacak. Bir kısım diploma, üzerine basılan kâğıt kadar etmeyecek.
Yüzlerce, binlerce uyduruk okul yanında hâlâ birkaç tane, kaliteye tutunmaya çalışan üniversite ve lise var. Onlar da türküdeki allı gelin gibi yosunları tuta tuta aşağıya kayıyor, kaydırılıyorsa da hâlâ Kızılırmak’ın sularında bütün bütün boğulmuş değil. Onlar da giderse başka her şey gibi, işleri yürütecek insanları ithal etmek zorunda kalırız.