Bir gün siyaset sanatı keşfederse...
Şiir ve müzikle tanıştığım ilk günden bu yana dünyayı ve hayatı en iyi okuyanların şairler ve müzisyenler olduğuna inanırım. Bütün büyük şairlerin ve evrensel müzik adamlarının verdiği eserleri daha yakından tanıdıkça görürüz ki, onlar varolmanın hikmetini daha derinden kavramışlar, yaşadıkları toplumların hep öncüsü olmuşlardır.
Şimdi oturup yüzyıllar içinde büyük eserler veren bütün büyük şairleri ve müzisyenleri saymaya kalksak, eminim bir yazının hacmi içinde hepsinin ismini sığdıramayız. Kısaca belirtmek gerekirse mesela bir Mevlana, Yunus Emre, Fuzuli, Şeyh Galip, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Sezai Karakoç, Goethe, Charles Baudelaire, Paul Verlaine, Pablo Neruda, Aragon, Lorca, Dede Efendi, Itri, Vivaldi, Haydın, Bach, Wolfgang Amadeus Mozart, Ludwig van Beethoven, Niccolò Paganini, Franz Liszt, Giuseppe Verdi, Gustav Mahler, Johannes Brahms, Robert Schumann, Richard Wagner, Sergei Vasilievich Rachmaninov gibi ünlü şair ve müzisyenlerin hemen hepsi yaşadıkları yüzyılda hep toplumun önünde yürümüş ruh ve gönül mimarlarıdırlar.
***
Mesela Sezai Karakoç’u bugün her okuduğumuzda, onun yirminci yüzyılı ve yaşadığımız yüzyılı iyi okuyan büyük bir şair ve aynı zamanda bir gönül ve ruh mimarı olduğunu adeta yeniden keşfederiz.
Bunca derin sorunlar yaşadığımız bir dönemde neden durup dururken şairler ve müzisyenlerle ilgili böyle bir yazı yazma ihtiyacı hissettiğimi sanıyorum merak ediyorsunuzdur.
Hemen söyleyeyim. Başbakan Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz hafta dünyaca ünlü U2 müzik grubunun İrlandalı solisti Bono ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kongre üyelerini Çankaya Köşkü’nde kabul etti. Bono bir sanatçı duyarlılığı ile Türkiye’nin mültecileri ağırlama konusunda dünyada zirvede olduğunu belirterek şunları söyledi: “Bu sizin yaptığınız aslında sıradışı bir şey, bir nezaket dersi. Senelerdir süren bu çatışma esnasında, onlar komşularına kapılarını açtılar, bu yapılanlar tüm dünyaya ders niteliğinde. Siz mültecileri ağırlama konusunda, dünyada zirvede olan ülkesiniz. Siz burada Türkiye’de bambaşka bir model uyguluyorsunuz ve sizin bunu nasıl başardığınızı, bu modeli anlamamız lazım.”
***
Benzer cümleleri zaman zaman dünyanın değişik coğrafyalarındaki devlet adamları, politikacılar da söylüyor elbette, ama bunlar daha çok konjonktürel ifadeler olarak tarihin sayfaları arasına karışıp gidiyor. Oysa sanatçıların böyle konjonktürel dertleri yok. Çünkü onlar yüreklerinin penceresinden bakıyorlar.
1980’li yıllarda U2, Jethro Tull, Yes, Beatles ve Led Zeppelin gibi rock’ın efsane gruplarını dinleyerek hayata daha farklı bir pencereden bakmaya çalışırdım. Müzik benim için sanatsal bir ihtiyaç olduğu kadar, dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasıdır aynı zamanda. O yıllarda özellikle U2’nun ve Jethro Tull’ın şarkılarını şiir dizelerinin içinden adeta damıtarak ve severek dinlerdim. Şimdi daha iyi anlıyorum ki boşuna sevmemişim. Günübirlik politik yaklaşımlar da, ideolojilerin dar kalıpları içine yerleştirdiğimiz sığ hayat bicileri de zamanın akışı içinde solup gidiyor ama sanat hep baki kalıyor. Mesela U2’nun ünlü solisti Bono, Bosna Savaşı’nda Saraybosna’da Bosna halkı için söylemişti, Afrika’da yoksullar için söyledi, şimdi de diktatör Esad’ın zulmünden kaçan Suriyelilerin yanında...
Galiba yaşadığımız yüzyılın zalimliklerini ve acılarını da yine en iyi sanatçılar anlıyor.