Bir suikastla Türkiye’nin elini kolunu bağlamak

Son zamanlarda hep zor süreçlerden geçtiğimizi söylüyoruz, ama şu günlerde bu ifade bile yeterli değil, kelimenin tam anlamıyla ateş çemberinden geçiyoruz. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov’un katledilmesi siyasi ve diplomatik parametrelerimize adeta bir hançer gibi saplandı.

Düşünün ki PKK’nın Beşiktaş, Kayseri saldırıları ve Ankara’daki büyükelçi suikastı son 15 gün içinde gerçekleşti. Bütün bunlar esas itibarıyla Türkiye ile ilgili ‘güvensiz ülke’ algısı oluşturmayı hedefleyen saldırılar...

Özünde Türkiye-Rusya ilişkilerini sabote etmeyi ve Türkiye’yi Suriye denkleminde devre dışı bırakmayı amaçlayan Karlov suikastı, her iki ülkenin de dikkatli bir diplomasi yürütmeleri sayesinde en azından şimdilik tetiğin arkasındaki elleri sevindirmedi.

Ancak şu bir gerçek ki büyükelçi suikastı, uluslararası arenada Türkiye’de yabancı büyükelçilerin korunamadığı gibi bir propagandaya malzeme teşkil edecektir. Bu yüzden tetiğin arkasındaki elleri bulmak için kimlerin bu propagandayı kullandığına dikkatle bakmak gerekiyor.

Maalesef Ankara suikastı, Türkiye’nin özellikle Suriye bağlamında hareket kabiliyetini zayıflatan sonuçlar üretecektir. Bilindiği gibi Türkiye ve Rusya Suriye’deki muhalif guruplar anlamında farklı yaklaşımlara sahipler. Mesela Halep’te sivilleri bombalayan Esad rejiminin en büyük destekçisi ve bomba sağlayıcısı Rusya’dır. Oysa Türkiye sivillerin bombalanmasına şiddetle karşıdır ve şu anda sivilleri bu cehennemden kurtarmaya çalışıyor ve onlara kucak açıyor.

***

İşte tam bu noktada suikastla birlikte Rusya’nın eli güçlenmiş, Türkiye’nin ise zayıflamıştır. Ve doğal olarak şu andan itibaren Suriye’de patron artık Rusya’dır.

Bundan sonra Türkiye’nin Suriye’deki diplomatik adımlarının ne tür zor güzergahlardan geçmek zorunda olduğunu anlamak için Rusya’daki üçlü zirvenin sonuçlarına bakmak gerekiyor. Mesela sonuç bildirisinde ‘terör örgütleri’ listesinde sadece IŞİD ve Nusra’nın adı zikrediliyor. Ve diğer silahlı muhalif gurupların bu örgütlerden ayrı tutulmasının özellikle altı çiziliyor. Bu ifadeyle özellikle ÖSO’ya bir meşruiyet tanımı yapılmakla birlikte, başka alanlarda belirsizlikler var.

Biliyoruz ki Suriye’de sadece IŞİD ve Nusra yok, mesela PKK’nın uzantısı PYD var, en önemlisi de İran’ın güdümündeki Hizbullah var. Daha açık bir ifade ile belirtmek gerekirse, PKK-PYD Suriye’de terör örgütleri tanımı içine giriyor mu, girmiyor mu?

Bu soru gerçekten çok önemli, zira Rusya PKK’yı terör örgütü olarak görmüyor ve bu yüzden de şu ana kadar ‘terör örgütleri’ listesine almış değil. Daha da önemlisi, PKK-PYD’ye Moskova’da büro açma izni bile verdi.

Oysa Türkiye için PKK da, PYD de IŞİD gibi birer terör örgütüdür. Unutmayalım, ‘Fırat Kalkanı’ harekatı esas itibarıyla IŞİD’le mücadele kadar, PKK ve PYD’nin sınırımızda oluşturmaya çalıştığı ‘terör koridoru’nu etkisiz kılmayı da amaçlamaktadır.

***

Anlaşılan o ki, İslami sloganlar atarak büyükelçiyi katleden suikastçının arkasındaki karanlık akıl, Türkiye’nin bölgesel ölçekte elini kolunu bağlamak için son derece şeytani bir plan hazırlamış. Bir kere bu plan Türkiye’nin uluslararası alanda İslami oluşumlara karşı tavrının önüne barikatlar kuruyor. Daha da önemlisi, Türkiye’nin Suriye muhalefetine olan desteğini adeta bir belirsizlikler iklimine mahkum ediyor. Kısacası suikastçıya “Halep’in intikamı alınıyor” sloganını attıranların en can yakıcı hedefi, Türkiye’nin Halep konusundaki duyarlığını hançerlemek...

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum