Bu hikaye sizin yüreğinize ağır gelir...
Şu günlerde hainlik-vatanseverlik ikilemi arasına hapsedilen ve yüksek tansiyonda seyreden bir referandum tartışmasını yaşıyoruz. Ne yazık ki siyaset coşkusunu kaybetmiş, fikri tartışmalar tam bir seviye kaybıyla malul durumda, dini alanın ruhaniyeti ise alabildiğine hırpalanmış bir görüntü arz ediyor. Daha da önemlisi birlikte yaşama şevkimizi kaybetmiş durumdayız.
Hava kurşun gibi ağır... Birbirimizi hırpalamaktan, etrafa korku salmaktan adeta zevk alıyoruz. İnsanlar referandum konusunda görüşlerini komşularıyla paylaşmaktan bile çekinir haldeler, ‘hain’ damgası yememek için neredeyse saklanarak yaşamayı tercih ediyorlar.
Maalesef bu konuda AK Parti büyük bir haksızlığa maruz bırakılmış durumdadır. Çünkü bu negatif halin sorumluluk merkezine AK Parti oturtulmuş bulunmaktadır. Oysa partinin yetkili isimleri ‘hainlik’ ve ‘vatanseverlik’ ayrımından duydukları rahatsızlığı çok açık bir şekilde ifade etmişlerdir.
***
Ne yazık ki AK Parti’nin en büyük talihsizliği, partinin etrafında konuşlanmış bulunan ‘itibarsızlaştırma timleri’dir. Çünkü kimlerin hain olduğuna, kimlerin vatansever, yerli ve milli olduğuna onlar karar veriyor. Farklı fikir beyanında bulunan dava arkadaşlarını, dostlarını bile rahatlıkla hain olarak yaftalamaktan çekinmiyorlar.
Referanduma sayılı günler kala eğer AK Parti, parti ile hiçbir gönül bağı bulunmayan bu itibarsızlaştırma timlerine karşı ciddi bir adım atamazsa, korkarım bu negatif algıdan AK Parti de, Türkiye de zarar görür.
Bu harekete gönül veren birisi olarak AK Parti’ye reva görülen bu negatif algı kampanyasından endişelenmemek mümkün değil. Çünkü AK Parti’nin kaderi Türkiye’nin kaderiyle aynıdır ve bu parti hala Türkiye’nin tek umududur. Bu hikaye, bugün AK Parti’ye musallat olanların gönlüne sığmayacak kadar büyük bir hikayedir...
Zira AK Parti 15 yıllık iktidarı döneminde ekonomik ve demokratik reformları gerçekleştirirken asla korkutarak değil, bizzat Tayyip Erdoğan tarafından tek tek insanların yüreğine dokunarak, oy veren vermeyen herkesi kucaklayarak bu başarı hikayesini yazmıştır.
AK Parti’nin nasıl bir Türkiye hayaliyle yola çıktığı konusunda tereddütleri olanlar varsa, bu hikayeye başından başlayarak ekonomide, demokraside, özgürlüklerde ve insan hakları alanında gerçekleştirdiği devrimleri yeniden satır satır gözden geçirebilirler.
Ben sadece bir katkı olması açısından AK Parti’nin 3 Kasım 2002 tarihli ‘seçim beyannamesi’nden kısa notlar sunmak istiyorum:
***
•İnsanlar doğuştan, devredilemez ve vazgeçilemez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. İnsanlığın ortak değeri olan temel hak ve özgürlükler, devlet idaresi altında onurlu bir hayat sürebilmenin ön şartıdır.
•Demokrasinin nihai amacı, başta düşünce, inanç, eğitim, örgütlenme ve teşebbüs özgürlüğü olmak üzere, bütün sivil ve siyası özgürlükleri güvenceye almak ve insanların korku ve endişeden uzak olarak yaşamalarını sağlamaktır.
•Bir ülkenin sadece kendi şartlarını dikkate alarak düzenleme yapamayacağı alanların başında, temel hak ve özgürlükler gelmektedir.
•Demokratik rejimlerde, siyasi iktidarların ve bürokratik yapıların temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına müdahale edemeyeceğini, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz olarak hayata geçirilmesini savunan PARTİMİZ, Temel hak ve özgürlükleri ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde, özellikle Kopenhag Kriterlerinde belirtilen seviyeye yükseltmek için Anayasa ve yasalarda gerekli değişikliği yapacaktır.
•Demokratik ülkelerde, hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, idarenin hukuka bağlılığının sağlanması temel değerlerdir.
•Bu değerlerin hayata geçirilmesiyle otoriteyi meşrulaştırıcı bir güç olan hukuk devleti anlayışı yerleşir PARTİMİZ hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamanın aracı olarak görmektedir.
•Mevzuatımızdaki yasakçı hükümler nedeniyle, ülkemiz hukuk devletinden çok kanun devleti görüntüsü vermektedir. Türkiye, kanunlarını hukuka, hukukunu evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırarak ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını sınırlayan yasakçı hukuk sistemini değiştirerek gerçek anlamda hukuk devleti olacak ve uluslararası camiada saygın bir yer kazanacaktır.
Bir demokrasi, özgürlük ve insan hakları manifestosu niteliği taşıyan bu beyanname ile başlayan AK Parti hikayesi hepimize büyük Türkiye hayalleri kurdurdu ve gerçekleştirdiği devrimlerle de umutlarımızı tazeledi. Şimdilerde AK Parti’yi kıyısından köşesinden tırtıklayarak zaafa uğratmaya çalışanların da bu satırları bir kez daha okumasında yarar olduğu kanaatindeyim.