Demokrasiyi sevmediyseniz FETÖ ve IŞİD verelim
Demokrasi konusunda dindar kesimlerin zaman zaman öfke patlamasına dönüşen tepkilerini görünce, İslam coğrafyalarında FETÖ, IŞİD ve el-Kaide gibi terör örgütlerinin nasıl hayat bulduğunu daha iyi anlıyorum. Aslında bütün stratejisini din pazarlamacılığı üzerine bina eden ihanet örgütü FETÖ de, yol haritasını Kur’an ayetlerine dayandırarak kafa kesen IŞİD ve el-Kaide de genel anlamda İslam çerçevesi içinde tanımlanan yapılardır.
***
Evet trajik bir durum ama vaziyet budur... Mesela bugün Türkiye’de her taşın altından bin türlü melanetle çıkan FETÖ’nün yükselme macerasına baktığımızda, neredeyse her aşamada ehli sünnet çizgisini takip ederek, ayet ve hadisleri kendi din baronluğunu tahkim etmek, saf Müslümanları tokatlayıp mallarını imparatorluğuna katmak için kullandığını, gerektiğinde bu yolda Peygamberi bile kamyonete bindirme terbiyesizliğinden çekinmediğini rahatlıkla görebiliriz.
Aynı şekilde IŞİD’in de internet sitesinde bolca ayetler yayınlayarak cinayetlerini dini temele dayandırdığını, daha doğrusu Kur’an’ı haşa bir sponsor olarak kullandığını görürüz. Maalesef dindarlık anlayışımızı sahih İslami kaynaklara dayandıramadığımız için yaşadığımız dünyanın sorunlarını çözme işini de, tamamen menkıbelere ve hurafelere havale etmiş durumdayız. Aslında günümüz İslam dünyasının belki de en temel yanlışlarından birisi; dindarlığın sadece belli ibadetlerin alanına hapsedilmiş olmasıdır.
İşte bu anlayışın sonucu olarak bugün İslam ülkelerinde insan-kul hakkını gözeten, insan haklarının korunmasını önceleyen, emaneti ehline vermeyi, adaletten sapmamayı vecibe bilen kapsamlı bir dindarlık bilinci geliştirilememiştir.
Kabul edelim ki temel hak ve özgürlükler fikrinin yerleşmediği, ‘öteki’nin özgürlüğünün korunmasında hala tereddütlerin yaşandığı İslam dünyasında FETÖ, IŞİD ve el-Kaide benzeri şer örgütlerinin çıkması kaçınılmazdır.
Bir gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmekte yarar var; günümüzün Müslümanlarının İslam’ı öğrenme kaynakları hurafelerden kurtarılmadığı ve dindarlar yaşadıkları dünyanın gerçekleriyle yüzleşmedikleri sürece, İslam coğrafyalarında demokrasinin yükselmesi de, adaletin inşası da asla mümkün olmayacaktır.
Bu şartlarda demokrasinin neden mümkün olmadığının anlaşılması için, günümüzde dini anlatanların ne tür mesajlar verdiklerini örneklendirmek gerekiyor. Hocaların anlattığı meşhur bir Sa’lebe hikayesi vardır. Bir tek elbiseleri olduğu için karısıyla dönüşümlü giyip namaz kıldıkları...
KURAMER’in ‘Kur’an’ı anlama yolunda’ adlı konferansında konuşan Prof. Dr. Süleyman Ateş Hoca bu meşhur hikayeyi şöyle anlatıyor: “Bu zat gelmiş, ‘Ya Resülullah’ demiş, ben çok fakirim, artık tahammül edemiyorum. Bana dua et de Allah bana mal versin. Resülullah da ‘Senin bu haline şükretmen zengin olup şükrünü yerine getirememekten iyidir’ deyince ‘Yok ya Resülullah, zengin olursam hakkını veririm’ demiş. Sonra Resülullah dua etmiş. Bir koyun almış. O koyunlar üremiş Medine’ye sığmamış, Medine dışına çıkmış. Zekat da farz olunca Peygamberimiz zekat tahsildarını göndermiş: ‘Bu haraçtır, zekat değil’ demiş, vermemiş. Sonra pişman olmuş getirmiş, Peygamberimiz almamış. Hz. Ebubekir zamanında getirmiş Hz. Ebubekir almamış. Hz. Ömer zamanında getirmiş Ömer de almamış. Ondan sonra ölmüş. Böyle yalan olur mu Allah aşkına? Zekat, vermeyen insanın keyfine mi bırakılır? Vergisini vermeyen insanın şu zamanda keyfine bırakılır mı? Zorla alınır. Hz. Ebubekir o zavallının zekatını almadı da niye zekatını vermeyen kabilelere savaş açtı? Bu tür yalanları söylüyor hala vaizlerimiz.”
***
İşte demokrasiyi ve İslam-siyaset ilişkisini, dinin hala bu tür hurafelerle anlatıldığı böyle bir toplumda tartışıyoruz. Televizyonlarda dini reyting yarışmalarına dönüştüren, ne kadar reyting o kadar cukka anlayışıyla her türlü pespayeliği sergileyen bir zihniyetin şekillendirdiği toplumda maalesef ancak FETÖ ve benzeri hokkabazlar çıkabilir, ama asla demokrasi çıkmaz...