Dindarları aşağılamanın mevsimi bitmiyor
Milli Şef dönemi dahil Cumhuriyet Türkiye’sinin hemen bütün dönemlerinde dindarlara yönelik baskılar, eziyetler bazı dönemlerde yavaşlasa da belli aralıklarla hükmünü icra etmeye devam etti.
Çok partili hayatla birlikte iktidarların rengi, kimliği değişti ama baskıların rengi hiç değişmedi. Bazen sağ, bazen sol, bazen de ara rejim iktidarları iş başına geldi ve her iktidar treni küçük ray değişikliklerine rağmen rejimin ana istikametini korumaya özen gösterdiler. Çok doğal olarak her iktidar değişiminde rejimin karakterinin değişmesi de beklenemezdi elbette.
Esas olması gereken ya da toplumun beklentisi, parlamenter sistemle birlikte demokratik tekamülün sağlanmasıydı. Ancak rejimin DNA’sı genel olarak devleti korumayı merkeze alan bir karakter arzettiği için bireysel özgürlüklerin önünü açmak hiç kolay olmadı.
***
Rengi ne olursa olsun her iktidar dindar, solcu, sağcı, Kürt, Alevi olmak üzere hiçbir ayrım yapmadan özgürlükler üzerindeki kontrolü asla elinden bırakmadı. Bütün bunların üzerine her on yılda bir devreye sokulan cunta dönemlerini de eklediğinizde demokrasi ve insan hakları bağlamında tahammülü zor bir Türkiye çıktığını rahatlıkla görebilirsiniz. Ayrıca 1960’la birlikte başlayan darbe dönemlerinin Türkiye toplumuna yaşattığı tarifi imkansız baskıların ve acıların izleri hala hafızalarımızdan silinmiş değil. Sadece 12 Eylül ve 28 Şubat’ın gaddarlıklarının bir dökümünü yapmaya kalksak herhalde sayfalar yetmeyecektir. Bütün bunlar bu ülkede biz yaşarken oldu...
Sonra devran değişti, 2002’de AK Parti iktidarıyla birlikte siyasetten ekonomiye, özgürlüklerden insan haklarına kadar her alanda daha rahat nefes almaya başladığımız bir Türkiye başladı. Bugün AK Parti’yi farklı cephelerden eleştirebiliriz ama bir hakkı teslim etmek gerekiyor ki, bu iktidar 2011 yılına kadar çok önemli demokratik devrimler gerçekleştirdi ve ekonomi dahil her alanda Türkiye’nin standartlarını yükseltti.
Ancak 2011’den sonra AK Parti himayesinde yine AK Parti etrafında kurulan gecekondu çadırlarında çok garip ve açıkçası hepimizi utandıran bir şeyler olmaya başladı. Bir anda, nesep olarak bu parti ile hiçbir bağı bulunmayan ama herkesten çok AK Partili tafrası yapan bir güruh, önüne gelen herkese küfretmeye, aşağılamaya ve de adeta AK Parti adına itibar suikastı yapmaya başladı. Her ne kadar bu suikast tayfasının görünürde parti ile organik bir bağı olmasa da, bunları besleyen kaynak kendisini AK Parti’nin tek sahibi gibi gördüğü için doğal olarak fatura AK Parti’ye kesiliyor.
***
AK Parti’yi de zan altında bırakan bu davranışların özellikle son iki yılda sayısız örneklerine şahit olduk. Ancak geçtiğimiz hafta, adını buraya yazarak sütunumu kirletmek istemediğim bu beslemelerden birisi Yeni Şafak yazarı Cemile Bayraktar’a karşı edep ve hayadan yoksun öylesine ahlaksız bir saldırıda bulundu ki içim yandı. Şimdi lütfen şu cümleleri dikkatle okur musunuz... “Belli ki sen arslansız kalmışsın, git onu bul, beni bir şeylerine alet etme.” Bir kadına bunları söyleyebilen bir ahlak fukarasını kim, nasıl besler ki... Ayrıca Cemile Bayraktar’ın bu saldırıdan sonra Aktüel dergisindeki yazılarına son verildiğini de bir yere not etmekte yarar var.
Bu arada, Elif Çakır’a burada ifade etmeye edebimin müsaade etmeyeceği hakaretlerde bulunan bir internet sitesinin de yine aynı mahfillerin paralı memurları olduklarının altını çizmek gerekiyor.
***
Ne yazık ki dindarlara reva görülen bu aşağılamanın, AK Parti’nin iktidar olduğu bir dönemde yaşanıyor olması ayrıca bir talihsizliktir. AK Parti açısından baktığımızda maalesef şöyle iç acıtıcı bir manzara ortaya çıkıyor; yıllarca dindarlar dahil hiçbir ayrım yapmadan bütün kesimlerin üzerindeki baskıları kaldırmak için mücadele et, yasal düzenlemelerle özgürlüklerin önünü aç, sonra birileri çıksın ve bu parti adına herkese parmak doğrultarak tehditler savursun, karakter suikastında bulunsun...
Türkiye’de şu anda dindarların içine düştüğü bu dramatik halin maalesef makul bir izahı yok. Allah encamımızı hayreylesin...