İdeolojik nesiller yapay zekayı nasıl anlayacak?

Maalesef Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hafızamız hep ideolojik nesiller yetiştirmeye ayarlı. Her on yılda bir hafızamızı tazeledik ve kendi içimize kapanarak gençlerimizi dünya ile aynı dalga boyutunda bir eğitim sistemiyle yetiştiremedik.

Cumhuriyetin kuruluş felsefesi öylesine güçlü bir ideolojik temele dayandırıldı ki her gelen siyasi iktidar, bilimde, sanatta, ekonomide, sporda dünya ile yarışabilecek nesiller yetiştirmeyi değil, kendi ideolojik kampını tahkim etmeyi amaçlayan bir eğitim sistemine odaklandı. Atatürkçü nesiller yetiştirdik, milliyetçi nesiller yetiştirdik, şimdi de dindar nesiller yetiştiriyoruz. Yani gençlerimizin zihinlerini ideolojik kompartımanlara göre dizayn eden bir eğitim sistemiyle, yıllardır olduğumuz yerde saymaya devam ediyoruz. Evet bu bir başarıysa bunu başardık ama ne yazık ki dünya çapında bilim adamları, müzisyenler, mimarlar, ressamlar ve sporcular yetiştirmeyi bir türlü başaramadık.

Bu yüzden de gelişmiş dünya ile aramızdaki mesafe giderek açılıyor. Hâlâ eğitimde müfredatı tartışıyoruz, bu gidişle de daha uzun yıllar tartışmaya devam edeceğiz.

Oysa Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, gelişmiş ülkeler eğitim problemlerini, temel sorunlarını nasıl çözdülerse biz de pekala öyle çözebiliriz, yeter ki ayaklarımızdaki ideolojik prangalardan kurtularak yürümeyi başarabilelim.

Şimdi geldiğimiz noktada, Türkiye’nin içinden geçtiği süreçle gelişmiş dünyayı karşılaştırdığımızda korkunç bir mesafenin olduğunu görmemek mümkün değil. Eğitimdeki halimiz ortada, inovasyon teknolojisinde fırsatları kaçırdık, teknoloji üretemiyoruz ve sadece Avrupa’dan ithal ediyoruz, bilişim teknolojisinde ise esamemiz bime okunmuyor.

Gelişmiş dünya ise artık ‘yapay zeka’yı tartışıyor. Bilgi teknolojileri öyle bir noktaya geldi ki, belki de yapay zeka ile birlikte bildiğimiz ekonomik yapılar, siyasal sistemler, kişisel hayatlar temelden sarsılacak ve muhtemelen gelecekte tasavvurlarımızın ötesinde bir dünya ile karşı karşıya kalacağız.

Mesela yapay zeka ile biyoteknoloji birleştiğinde hepimizi bir kıyamet senaryosu bekliyor olabilir mi? İşte ünlü Sapiens kitabının yazarı tarihçi Yuval Noah Harari, geçtiğimiz günlerde bir gazeteye verdiği röportajda yaşadığımız dünyanın ezberlerini bozan önemli tespitlerde bulunuyor: “Beyin bilimi ya da biyoteknoloji olmazsa; tamam yapay zekâ tişört, ayakkabı üretebilir, araç kullanabilir ama insanları anlayamaz. Fakat yapay zekâyı bioteknoloji ve özellikle beyin araştırmalarıyla birleştirirseniz, bu ona insan duygularını anlama ve manipüle etme, kontrol etme yetileri verir. O yüzden asıl devrim yapay zekâ değil, bilgi teknolojileri ve biyoteknolojinin birleşmesi!

Beyin mühendisliği yapmaya başladığınızda, beyni bilgisayarlara bağlamaya başladığınızda, kendinizin bir kısmını bir bilgisayara ‘upload’ edebildiğinizde, milyonlarca yıllık biyolojik evrimin tüm sınırlamaları biter.”

Bilmem farkında mıyız ama, biz yıllardır bir türlü vazgeçemediğimiz “Bütün dünya birleşti bizi yok etmeye çalışıyor, Batı dünyasına karşı istiklal mücadelesi veriyoruz” gibi korkularımızla teselli bulmaya çalışırken dünya yepyeni bilimsel gelişmeleri ve teknolojileri tartışıyor. Enerjilerimizi kendi içimizde yaşadığımız kavgalarla boşa harcadığımız ve zihinlerimizi ideolojilere hapsettiğimiz için 20. Yüzyılı kaybettik. Eğer dünyadaki özgürlükçü düşüncelere ve bilimsel gelişmelere kulaklarımızı tıkamaya devam edersek, korkarım 21. Yüzyılda olup bitenlerin de farkına varamayacağız. Ama dünya bizsiz de dönmeye devam edecek...

YORUMLAR (40)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
40 Yorum