Körfez diktatörlerinin sefaleti...
Şu günlerde Trump destekli Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammad bin Zayed ve Suudi Arabistan Veliaht Prens Yardımcısı Muhammed bin Selman ortak yapımı ile sahnelenen Katar’ı boğma operasyonunu izliyoruz. Daha doğrusu bu iki isim önce Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner’le yakın ilişkiler geliştirdiler, sonra da Riyad zirvesinde Trump’ın cebine milyarlarca doları aktararak bir bakıma Körfez’deki haydutlukları için vize almış oldular... Nitekim milyarları cebine koyarak Amerika’ya dönen Trump ayağının tozuyla attığı tweetlerde Körfez çetesini yüreklendiren açıklamalar yapmakta gecikmedi.
Katar’ı boğma operasyonunun gerekçesi herkesin malumu, ‘el Kaide benzeri terör örgütlerine destek vermek...’ Oysa Suudi Arabistan da çok iyi biliyor ki, Katar’ın terör örgütleriyle bir işi olmaz. Çünkü esas itibariyle El Kaide’yi besleyip büyüten ve dünyanın başına bale eden bizzat Suudi Arabistan’dır.
Peki neden Katar hedefte?
Herkesin bildiği bir gerçek var ki Katar’ın Körfez’deki despotik rejimlerden ayrılan kendine özgü bir yapısı var. Evet Hamas’ı destekliyor, ama Hamas bir terör örgütü değil. Daha da önemlisi, özellikle son yıllarda Hamas Ortadoğu’da demokratik yapılanmayı esas alan bir çizgide önemli mesafeler kaydetmiş durumda. Ayrıca biliyoruz ki Katar’da İslam dünyasının farklı siyasi akımları ve demokrasi düşüncesi himaye görüyor. İşte Körfez diktatörlerini korkutan esas tehlike de bu...
***
Arap Baharı ile diktatörler için tehlike çanları çalmaya başladığında Suudi Arabistan’dan Birleşik Arap Emirliklerine, Mısır’dan Suriye’ye kadar bütün Arap müstebitleri kanlı petro-dolarları piyasaya sürmüşlerdi. Çünkü Arap sokağında yükselmeye başlayan demokrasi ve özgürlük sesleri diktatörlerin uykularını kaçırıyor, nefes almakta güçlük çekiyorlardı.
Obama döneminde hareket kabiliyetleri zayıflayan Körfez diktatörleri Trump’la birlikte rahat bir nefes aldılar. Çünkü Trump için ahlak, hukuk, demokrasi değil, diktatörlerin cebinden alacağı milyar dolarlar önemliydi. Daha kampanya döneminde Arapların paralarına göz diktiğini açıkça ilan etmişti. Gelir gelmez de gereğini yaptı ve hiçbir zahmete girmeden tahsilatı gerçekleştirdi. Eğer Katar Emirini de ayağına götürebilseydi, eminim ondan da gerekli tahsilatı yapacak ve işine bakacaktı. Arap dünyası kendi içinde kavga mı ediyor, stratejik dizaynlar mı yapıyor Trump’ın hiç umurunda değil, o “Payımı verin ne haliniz varsa görün” havasında...
Bu arada her vesileyle İslam karşıtlığını açıkça ilan eden Trump’la yeni ufuklara yürüme hayalleri kuran ve bütün hisselerini Trump’a yatıran Türkiye’deki bazı çevreler, umarız son yaşananları dikkatle izliyorlardır.
Katar krizinin gerçek hedefinin Suudi Arabistan ve BAE’nin Katar’ı hizaya getirme operasyonu ve de Hamas ve Müslüman Kardeşler’in önünü kesme girişimi olduğunun altını çizen analizler yapabiliriz, Ortadoğu’da demokratik kıpırdanışları boğma hamlesi olduğunu da söyleyebiliriz.
***
Ama bunların hiçbirisi Müslümanların içine düştüğü zilleti izah etmek için maalesef yeterli değil. Esas dramatik olan İslam dünyasının bütün dünyaya sergilediği zillet fotoğrafıdır. Her vesileyle “İslam kardeşlik dinidir” söylemini dillendiriyoruz ama kimseyi inandıramıyoruz. Tabloya bakar mısınız, Körfez’in diktatörleri kanlı petro-dolarlarını rüşvet olarak verip kardeşlerini boğma vizesi alıyorlar. Bundan daha utanç verici bir durum olabilir mi Allah aşkına? Bütün bunlardan sonra kim inanır ki ‘kardeşlik’ palavrasına...
Herkesin bildiği gerçeği söylemenin zamanı gelmiştir; maalesef Müslüman toplumların hiçbirinde İslam’ın temel ilkelerini oluşturan adalet yok, hürriyet yok, özgürlük yok. Dolayısıyla evrensel manada bir hukuk nizamı oluşturamayan, bireylerin hürriyetlerini teminat altına alamayan ve koyu bir istibdat rejimiyle yönetilen toplumların İslam diye bir davası da olamaz.