Kusura bakmayın üzülemeyeceğim
Evet an itibariyle yazacaklarımın çok demokratça bir tavır olduğunu savunamam. Ama demokrasinin temel değerleri gereği mazeretim var.
Malum Zaman Gazetesi’ne geçtiğimiz hafta devlet tarafından kayyım atandı. Hakkında terör ve kara para bağlantısı olduğu iddia edilen kurumlara yasal çerçevede bu tür müdahaleler yapılabiliyor. Paralel yapıyla mücadelenin devletin ‘güvenlik belgesi’nde yer almasından sonra benzer müdahalelerin daha da keskin bir şekilde yürütüleceği muhakkak.
Ancak Türkiye’nin bu tür operasyonları özellikle demokratik dünyaya izah etmede sıkıntıları var. Gerçekten de Avrupa ve Amerika ekseninden bakıldığında Gülencilerin devletin içinde devlete rağmen, paralel bir devlet oluşturmalarını anlamak pek mümkün değil. Zira onlarda akıl ve mantıkla izahı mümkün olmayan böylesine absürt bir örnek yok. Herhalde yüzyıl düşünseler, sivil toplum kisvesi altında bir grubun devlette paralel bir yapılanma oluşturarak demokrasiye tuzak kurabileceğini hayal bile edemezler.
***
Bu yüzden de AB’den ve Amerika’dan basın özgürlüğü bağlamında sert açıklamalar geliyor. Esas itibariyle demokratik hukuk devleti perspektifinden bakıldığında özellikle medyaya bu tür müdahaleleri izah etmek o kadar da kolay değil. Ama kabul etmek gerekiyor ki, Türkiye’nin bu konuda gerçekten haklı mazeretleri var. Demokrasi iklimi içinde gelişip büyüyen, sonra da dönüp bir Moon tarikatı adanmışlığı içinde yine o iklimi zehirleyen bir yapıyı demokratik tahammülle izah etmek mümkün değildir.
Bir kere normal demokratik tasavvurlarla izah edemeyeceğimiz, demokratik değerlere açıktan hile yapan bir cemaat yapısıyla karşı karşıyayız. Tıpkı bir Moon tarikatı disiplini içinde bireysel iradelerini Efendi Moon’a teslim etmiş bir topluluktan söz ediyoruz. Devlet içinde örgütlenmiş ve iradeleri ipotek altına alınmış böyle bir yapının neler yapabileceğinin mantıksal bir öngörüsü olamaz.
***
Ne zaman Gülen Cemaati ile ilgili bir konu gündeme gelse Amerikalı yazar Don DeLillo’nun Mao II adlı romanında “Yankee Stadyumu’nda” başlıklı kısa bir giriş bölümünü hatırlarım. Moon tarikatınca bir beyzbol stadyumunda düzenlenen ve altı bin beş yüz çiftten oluşan toplu düğün töreni sahnesi vardır. Evlenen çiftler Efendi Moon’un müritleridir ve onu “moleküler düzeyde” tanıyıp öğretisini içlerinde yaşatmaktadırlar. Öyle ki Efendi Moon müritlerinin adına kimin kiminle evleneceğine karar vermekte, onların kaderlerine hükmetmekte ve “onları özgür irade ve bağımsız düşüncenin zahmetinden” kurtarmaktadır.
Konunun dağıldığının farkındayım ama, tehlikeyi izah etmek için buna ihtiyaç var. Normal şartlarda özellikle medyaya yapılan bir müdahaleye tepki göstermek, hatta üzülmek gerekir. Ama burada durum farklı.
***
Eğer 17-25 Aralık’ta demokrasiye kurdukları tuzak hayata geçseydi ben dahil gazeteci, siyasetçi, iş adamı, sivil toplum mensubu yüzlerce, hatta binlerce insan bugün cezaevinde olacaktı. Bunun için Silivri’de toplama kamplarını bile hazırlamışlardı.
Unutmayalım, bugün kayyım atanan Zaman Gazetesi Ergenekon, Balyoz ve Tahşiye davalarında insanların cezaevine tıkılması konusunda paralel yapının adeta örgütsel bir kolu gibi çalışmış, adaletli ve vicdanlı olmayı asla aklından bile geçirmemişti.
Bunu söylerken “Zaman ve çevresindekiler geçmişte gazetecilerin tutuklanmasını, insanların cezaevine tıkılmasını alkışlamışlardı, beter olsunlar” yaklaşımı içinde değilim elbette. Ama kişi hak ve özgürlüklerini yok etmeye ayarlı paralel örgütle kirli ilişkilere girenlerin adaletin terazisinde tartılmasını da canı gönülden destekliyorum. Ayrıca bir noktanın altını çizmekte yarar var, bu gazete etrafında bir araya gelen insanların şu ana kadar geçmişte yaptıklarından dolayı en küçük bir nedamet duyduklarına şahit olmadık. Bu demektir ki, hala yaptıkları bunca karakter suikastinin doğru olduğuna inanıyorlar.