Laiklik, bayat bir tartışma...
Haydi bakalım ne olacak şimdi... Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana yaptığımız laiklik tartışmalarına geri döndük. Meclis Başkanı İsmail Kahraman Yazarlar Birliği’nde yaptığı konuşmada, “Bir İslam ülkesiyiz. Nedir yani? Yeni Anayasa dindar bir Anayasa olmalı. Laiklik bir kere Yeni Anayasa’da olmamalıdır” diyerek çok gereksiz bir tartışmanın fitilini ateşlemiş oldu.
Oysa AK Parti iktidarıyla birlikte artık bu tartışmaları geride bıraktığımızı sanıyorduk. Gerçekten de öyle olmuştu. Zira yıllarca laikliği dindarlara karşı bir baskı aracı gibi kullanan jakoben zihniyetin iflasıyla birlikte bir takım kavramlar da yerli yerine oturmaya başlamıştı.
Daha da önemlisi, AK Parti’nin demokratikleşme hamleleriyle birlikte ön plana çıkan demokratik değerler sayesinde Cumhuriyet’in ‘eşit yurttaşlık’ kavramı da daha bir zenginlik kazanmıştı.
Öyle ki yıllarca Kemalist paradigmanın sınırları dışında siyaset yapmayı bir iman zaafiyeti olarak gören CHP bile, “Laiklik tehlikede, rejim elden gidiyor” söylemlerini terk ederek çağımızda siyasetin sadece ve sadece demokratik değerlerle yapılabileceği noktasına gelmişti. Muhtemelen bu çıkıştan sonra CHP’deki laikçi damar yeniden heyheylenecek ve zihinlerinde küllenmeye başlayan baskıcı laiklik hattında yeni fırtınalar kopmaya başlayacaktır.
Aslında İsmail Kahraman bu çıkışıyla, bugüne kadar AK Parti’nin hiçbir şekilde dillendirmediği, hatta aklının ucundan bile geçmeyen eski bir tartışmayı alevlendirmiş oldu. Kanaatim o dur ki, bu ifadeler Kahraman’ın tamamen kendi kişisel görüşleridir. Nitekim dün yaptığı açıklamada kişisel kanaati olduğunu söyledi.
***
Eğer Meclis Başkanı AK Parti’nin Cumhuriyet ve demokrasi kavramları konusundaki temel yaklaşımına daha yakından bakabilseydi, eminim daha dikkatli bir dil kullanmayı tercih ederdi. Ayrıca da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan değişik dönemlerde yaptığı açıklamalarda bu tartışmaları çoktan bitirmişti. Hatta öyle ki 2011 yılında Mısır’a yaptığı ziyarette laiklik konusunda çok önemli değerlendirmelerde bulunmuş, onlara laikliği tavsiye etmişti.
O ziyarette Mısır’ın Oprah Winfrey’i olarak gösterilen Mona Shazly’ye verdiği ve Mısır’ın Dream TV kanalında yayınlanan mülakatında Türkiye’deki 82 Anayasası’nın gerekçeli kararında laikliğin tanımlandığını söyleyen Erdoğan çok net bir ifade ile şunları söylemişti: “Tüm inanç guruplarına laik devlet eşit mesafededir. Kişiler laik olmaz, devlet laik olur. Kişiler dindardır, din karşıtıdır, farklı dindendir, olabilir. Bunlara karşı biz devlet olarak eşit mesafedeyiz.
Laik bir devlet yapısı dinsizliği değil, herkesin dinini inandığı gibi yaşamasının teminatıdır.”
Dönüp dolaşıp yıllarca Türkiye’nin enerjisinin boşa harcanmasına neden olan laiklik tartışmasına geri dönmek öylesine bir talihsizlik ki, doğrusu insan sormadan edemiyor; hiç başka bir işimiz yok mu Allah aşkına bizim?
***
Bir kere “Laiklik Yeni Anayasa’da olmamalıdır” ifadesi fuzuli olduğu kadar, izaha muhtaç bir yaklaşım. Nasıl yani, herkesin hakkını, hukukunu, inancını teminat altına alan demokratik anayasa dışında başka bir model mi aramamız gerekiyor.
Unutmayalım, yıllardır bu ülkede laikliği baskıcı bir model olarak uygulamaya çalışan zihniyet yüzünden tarifsiz acılar yaşadık. Eğer Yeni Anayasa’da bu konuda bir düzenleme yapılacaksa, öncelikle laikliğin daha net ve evrensel bir tanımını yaparak siyasi iktidarların rüzgarına göre şekil almasının önü yasal olarak kapatılmalıdır.
Yoksa laiklik olmasın demek, yeni baskılara kapı aralamaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir. İşte tam da bu noktada kafalarda yeni soru işaretleri oluşturacak gereksiz tartışmalar yerine özgürlükleri, insan haklarını, inançları, kimlikleri teminat altına alan demokratik pırıltısı yüksek bir Anayasa hazırlamaktır.