O kazansa da kaybetse de imparator

Şuna inanıyorum ki futbol sadece futbol değildir... Bir ülkenin futboldaki, hatta bütün spor dallarındaki kalitesinin o ülkenin ekonomik gelişmişlik göstergelerinden, demokratik standartlarından, eğitimdeki kalitesinden bağımsız olarak değerlendirilmesinin asla mümkün olamayacağı kanaatindeyim.

Türkiye Milli Futbol Takımı’nın Avrupa Şampiyonası’nda hepimizi utandıran oyununu, sadece futbolun kendi mantığı içinde değerlendirirsek yanılırız. Hepimizin gözü önünde yaşanan bir gerçek var ki, Türkiye şu anda derin bir kalite kaybıyla malul durumdadır. Siyasetten ekonomiye, eğitimden sanat ve spora, medyadan iş dünyasına kadar hemen bütün kurumlar, yapılar adeta seviyesizlikte yarış halindedirler.

Eğer bugün 2010 Türkiye’sindeki ekonomik ve demokratik standartların gerisine düştüğümüz yönünde bir algı oluşmuşsa, Türkiye futbol takımının da Batılı standartlarda bir oyun oynamasını bekleyemeyiz herhalde. Demokraside ve ekonomide ne oranda artı değer üretmişseniz, futbolunuzun kalitesi de, ebadı da o kadar olacaktır.

***

Şimdi en kolay iş, Fatih Terim’in teknik direktörlüğünün sorgulanmasıdır. Elbette futbolun içinde eleştiri de vardır, yapılacaktır da... Ama keşke her şey Terim’i eleştirip geçmek kadar kolay olsaydı.

- Ama itiraf edelim ki Türkiye eğitimde perişan haldedir.

- Kültürde, sanatta kayda değer bir başarımız söz konusu değildir.

- Hukukta hala demokratik dünya standartlarının çok gerisinde seyrediyoruz.

- Üniversitelerimizin uluslararası bilimsel başarı sıralamasında esamesi bile okunmamaktadır.

- Ekonomide son iki yılda mevcut yatırımlar dışında doğrudan yabancı sermaye girişi sıfırdır.

Böyle bir Türkiye fotoğrafında, dünya standartlarında nasıl bir futbol başarısı bekleyebiliriz ki...

Biliyorum, demokratik dünya standartlarında bir Türkiye inşa etmeden futbolda beklediğimiz başarıyı yakalamanın mümkün olmadığını söylesem hemen birileri çıkıp, “Batı’ya ruhunu satmış, müstemleke ruhlu aydınlar bunlar” diye hücuma geçecekler.

Ama kimse kusura bakmasın, elimden bir şey gelmez; çünkü AB standardı, kalitesi ve kalibresi yüksek demokrasi demektir.

AB standardı, evrensel normlarda hukuk sistemi demektir.

AB standardı, katma değeri yüksek eğitim demektir.

AB standardı, dünya ölçeğinde bilimsel başarılara imza atmak demektir.

AB standardı, uluslararası yarışmalarda ülkesinin başını öne eğdiren değil, onurlandıran kaliteli futbol demektir.

***

Ama ne yazık ki bizde işler böyle olmuyor. Futbol Federasyonu’ndan, teknik direktörüne ve de futbolcusuna kadar herkes ‘Türk usulü’ yöntemlerle çalışıyor. Kolektif akla itibar etmediğimiz için teknik direktörü tek patron, tek lider kabul ediyoruz, kazansa da, kaybetse de o hep imparator oluyor... En çok primi biz veriyoruz, altıyüz kişilik kafilelerle şampiyonaya katılarak en büyük havayı biz atıyoruz, en az bizim futbol takımımız terliyor ve de en çok biz kaybediyoruz.

Hiçbir alanda liyakat ve kalite diye bir derdimiz olmadığı için futbolda da tesadüflere dayalı anlık başarılar milletçe mutlu olmamıza yetebiliyor. Oysa futbolun da tekniğe, fiziğe, kondüsyona ve disipline dayalı kuralları var. Öyle “Biz bitti demeden bitmez” ya da “Haydi aslanım siz bunu başarırsınız” türü hamasi motivasyonlar futbolda başarı hikayesi için maalesef yeterli olmuyor. Olursa da bir kerelik oluyor ve sonunda bize yine hüzün kalıyor.

Galiba doğru olan futbolu da, demokrasiyi de, ekonomiyi de evrensel kuralları ve kaliteyi ıskalamadan, en önemlisi de daha fazla terleyerek icra etmek gerekiyor.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum