PYD üzerinden oyun kurulabilir mi?
Epey bir süredir dış politikada zor günler yaşıyoruz. Birçok konuda çok haklı olarak ortaya koyduğumuz insani duruşlar ne yazık ki uluslararası arenada hareket kabiliyetimizi giderek daralttı. İrili ufaklı problem alanı oluşturan ama diplomatik karşılığı her zaman telafi edilebilecek ülkeleri bir tarafa bırakabiliriz belki ama esas itibariyle ilişkilerimizin ana eksenini oluşturan müttefiklerimizle olan ilişkiler ne yazık ki çok kolay telafi edilebilir gibi gözükmüyor.
***
Mesela AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olmamıza rağmen, Avrupa Birliği’nin ana akım ülkesi olan Almanya hiç de dostlukla bağdaşmayacak bir çılgınlık sergileyerek ‘soykırım’ yasasını kabul etti. Avrupa ailesi içinde yer alma hedefi olan bir ülkeye reva görülen bu tavrın akıl ve mantıkla izahı olamaz. Sonuçta ortaya çıkan tablo hiç iç açıcı değil, bundan sonra ilişkiler nasıl tamir edilir, vize muafiyeti işi nasıl bir istikamette seyreder akıbeti belirsiz.
Aynı şekilde dost ve müttefikimiz olan Amerika adeta Türkiye’nin yaralarını kanırtırcasına inadına PYD ile birlikte hareket edeceğini bütün dünyaya ilan etmeye devam ediyor. Oysa Amerika dahil herkes biliyor ki PYD, PKK’nın organik bir uzantısıdır. Bu durum Türkiye tarafından en üst düzeyde Amerika’ya anlatılmasına rağmen, şu ana kadar en küçük bir sonuç alınabilmiş değil. Kaldı ki terör örgütünün Kürt ve Türk halkına karşı işlediği cinayetler Amerika’nın ve bütün dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor.
***
Peki bundan sonra ne olacak?
Şimdi çok daha can sıkıcı bir durumla karşı karşıyayız. 877 kilometrelik Suriye sınırımızın neredeyse tamamı PYD’nin kontrolüne geçmek üzere. Malum Fırat’ın Batısı Türkiye’nin ‘kırmızı çizgisi’. Türkiye çok net bir şekilde sınırımızdaki 80 km’lik bölümde, yani Azez’den Carablus’a kadar, Türkmen ve Araplardan oluşan bölgenin muhaliflerin kontrolünde olmasını istiyor. Ancak öyle anlaşılıyor ki itirazımızı hiçbir şekilde dikkate almayan Amerika bölgenin kaderini tayin edecek kararları bizimle değil, PYD ile alacak.
***
Suriye’de yaşanan insanlık dramı dolayısıyla bugüne kadar en büyük bedeli ülke olarak biz ödedik, eğer bölgede Türkiye denklem dışında bırakılarak bir düzenleme yapılırsa bundan sonra doğması muhtemel felaketlerin en büyük mağduru yine Türkiye olacaktır. Evet sınırımızdaki gelişmeler çok tatsız, ama bunu telafi etmenin mutlaka bir yolu olmalı. Zira diplomaside imkanlar asla tükenmez, yeter ki en can alıcı problemlerimizi kitlelerin kolay tüketiciliğine teslim etmeden diplomasi dilinin imkanlarını kullanmayı bilelim. Mesela şu anda Suriye sınırında Türkiye’nin en çok canını sıkan konu, PYD üzerinden sahnelenen güç oyunu. Bu sıkıntıyı bertaraf etmek için çok da fazla seçenek yok. Türkiye ya şu ana kadar PYD’ye karşı sürdürdüğü sert politikayı aynen devam ettirecek, ya bugüne kadar olanları arşive kaldırıp yeni bir sayfa açacak ya da daha sofistike bir diplomasiyle onur kırıcı olmayan bir yol bulacak.
***
Ekonomik ve diplomatik rekabetin bu kadar acımasızca sürdüğü bir ortamda hem milli çıkarlarınızı koruyup hem de rakiplerinizi ürkütmeden ince diplomasi yürütmek elbette hiç kolay bir iş değil. Esas maharet de bunu başarabilmek... Yoksa “Bütün dünya zaten bize düşman, madem rakiplerimiz bizi rahatsız ediyor, biz de onları rahatsız etmeye devam ederiz” demek en kolay iş. Ayrıca bunu yapmak için diplomasiye de ihtiyaç yok...
Galiba şu anda en çok ihtiyacımız olan şey, diplomasi koridorundaki düşmanlarımızı azaltıp, dostlarımızı çoğaltmak...