Şark treni demokrasi istasyonuna gitmiyor
Avrupa ile ilişkilerin yeniden ivme kazanması yönünde atılan adımları önemseyen bir yazıda, bir kesimin “Hala mı Avrupa’dan vazgeçemiyorsunuz”, bir başka kesimin ise “Biz Avrupa trenini çoktan kaçırdık, özgürlükler ve hukuk alanında pırıltımızı kaybettik, şimdi önümüzde Şark treni var” benzeri itirazların geleceğini bile bile AB hedefinin Türkiye için önemli olduğunun altını kuvvetle çizmek durumundayım.
Son dönemde yaşanan bütün kritik süreçlere rağmen, Türkiye için AB hedefi hala en gerçekçi hedeflerden birisidir. Herkesin malumu olan bir durum var ki, özellikle referandum sürecinde meydanlara yansıyan keskin siyasal söylem ve idam açıklamaları bu hedefin rotasında önemli sarsıntılar meydana getirdi.
Hiç kuşkusuz AB hedefi gerçekleşmezse dünyanın sonu olmayacaktır. Ama unutmayalım ki, Türkiye’nin gerek ekonomide, gerekse demokratikleşmede gerçekleştirdiği hamlelerin motivasyonu Avrupa Birliği olmuştur. Ve şu anda küresel dünyadaki savrulmaları dikkate alarak söylemek gerekirse, Türkiye’nin önünde AB dışında makul ve mantıklı bir seçenek de bulunmamaktadır.
Elbette Türkiye Rusya ile de, Çin’le de, benzeri başka ülkelerle de siyasal ve ekonomik ilişkilerini milli çıkarları istikametinde sürdürmek durumundadır. Ama bunların hiçbiri, Türkiye’nin Osmanlı’dan beri süren Avrupa hedeflerini dengeleyecek gerçekçi bir alternatif değildir. Çünkü bu ülkelerin hiçbiri demokratik değerler anlamında Türkiye açısından katma değer üretebilecek demokratik değerlere sahip değil.
***
Açıkça söylemek gerekirse, doğru olan Türkiye’nin gerek ekonomik, gerekse demokratik anlamda olması gereken yer Şark treni değil, Avrupa trenidir. Ayrıca biliyoruz ki Şark treninin uğrayacağı bütün istasyonlarda ne özgürlük, ne demokrasi, ne de hukuk iklimi var... Yani bu Şark treni demokrasi istasyonuna hiç uğramıyor.
İşte tam da bu yüzden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın NATO zirvesinde Avrupalı liderlerle yaptığı görüşmelerden sonra özellikle AB konusundaki değerlendirmeleri umut vericidir. Fiilen kopma noktasına gelen Türkiye-AB ilişkilerinin tamiri açısından önümüzde dikkatle izlenmesi gereken bir süreç var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle referandum sürecinde söylenen sözlerin geride kalması gerektiğinin altını çizmesi, gerilimi azaltmaya dönük dikkat çekici bir adımdır.
Dolayısıyla, tam da ‘Avrupa treni kaçtı, kaçıyor’ derken Erdoğan’ın ilişkilerde yeni bir ivmeye işaret eden şu sözleri tarihi bir önem taşıyor: “Avrupa Birliği üyelik sürecine yeni ve pozitif bir ivme kazandırılması hususunda kendileriyle olumlu bir görüşme yaptık. Türkiye AB göç anlaşmasının uygulanması hususunu müzakere ettik. Vize konusunu da müzakere ettik. Terörle mücadelede Türkiye’ye destek olunmasını istedik. Referandum sürecinde yaşananların geride bırakılması gerekiyor. Şu anda kendilerinden yaptıkları çalışmaya yönelik 12 aylık takvim aldık. Bu takvim üzerinde Dışişleri ve AB bakanlıklarımızla bir çalışma yapacağız ve adımları atacağız.”
***
Türkiye’nin son dönemdeki demokrasi karnesi ile ilgili oluşan negatif algı üzerinden bakıldığında bu yaklaşımımım fazla iyimser bulunabilir. Ama unutmayalım ki Avrupa ile aramızda bir sükunet sürecine ihtiyaç var. Yaşanan karşılıklı restleşmelerden sonra, güçlü bir şekilde ‘kopuş’ ihtimalinden söz edildiği bir dönemde pozitif bir adım atılmış olması, Türkiye’nin demokrasi perspektifi açısından hayati öneme sahip. Mevcut duruma ilişkin endişelerimiz, eleştirilerimiz olabilir, hele önce bir sakinleşelim, sonrasına bakarız...