Jeopolitik birçok derde deva…

Jeopolitik coğrafya, insan ve siyaset ilişkisini inceleyen bir tür bilim dalı. Objektif sayılabilecek gözlem ve bulgulardan hareketle siyaset kurgulayanlara uzun erimli yol haritaları öneriyor, ülkelerin gücünü nasıl maksimize edeceğini, en kötü şartlar altında da bekasını nasıl sağlayacağını söylüyor. Analizleri daha ziyade coğrafyaya dayandığı için de benzeri olan Realizm’den ayrılıyor.

Geçmişteki ünlü temsilcileri arasında Mahan, Mackinder, Ratzel, Spykman ve tabii ki Haushoffer var. Braudel’i de unutmamak gerek. Günümüze damga vuranların başındaysa Almanya’ya dikkat edin de Rusya ile ortaklık kurmasın diyen Kissinger, ülkesi Amerika’ya Avrasya coğrafyasındaki dengeleri iyi kuralım da kimse o bölgenin tamamını ele geçirmesin önermesini yapan Brezezinski’nin olduğunu söyleyebiliriz.

Bizde de akla ilk gelen örnekler arasında Ahmet Davutoğlu ve bakış açısını tartışmalı, hatta fazla çatışmacı bulsam da Cihat Yaycı var. Genç akademisyenler arasında da jeopolitik çalışan gözlemlediğim kadarıyla az değil. Ancak çoğu politika önermekten ziyade jeopolitik kuramlarını deşifre etmeye, arkeolojisini yapmaya, bazılarıysa iktidar eylemine zeminsiz, zamansız kılıf uydurmaya çalışıyor.

Ama onlar ne derse desin jeopolitik bir bakış açısı, dünyayı ve dünya siyasetini algılama biçimi olarak varlığını sürdürüyor. Coğrafya ve ona bağlı faktörler özellikle büyük ve iddialı ülkelerin dünyaya bakışlarını etkiliyor. Bıçak kemiğe dayandığında, yani uzun erimli etki ve caydırıcılıklarını tehdit altında hissettiklerinde haritaya bakmak, dengeleri korumak için kime dayanmak gerektiğini düşünmek, hesaplamak zorunda kalıyorlar.

Bu nedenle de sadece Amerika’nın değil İngiltere, Fransa ve Almanya’nın da Türkiye perspektifi değişiyor. Suriye’de üstünlük elde etmesine, Azerbaycan’ın zafer kazanmasını desteklemesine, hepsinin ötesinde de kulüplerine üye olmasına eskisi gibi karşı çıkmıyorlar. Türkiye’nin coğrafyası kadar askeri gücünü, yeni yeni kazanmaya başladığı otonom strateji üretme yeteneğini ciddiye alıyorlar.

Rusya’nın baskısı, Amerika’nın Ukrayna Savaşını ne olursa olsun bitirme arzusu, NATO’nun eski NATO olamayabileceği endişesi onları yakınlarında güçlü aktörler aramaya, yeni kurulacak dengelerin aktif unsurlarını belirlemeye itiyor. Mesela Almanya Dışişleri Bakanı Wadephul iki gün önce muhatabı Fidan’ı Berlin’de ağırlarken Türkiye için “jeostratejik ortak” ifadesini kullanıyor.

AB’nin SAFE silahlanma programına Türkiye’yi de dahil etmek istediklerini söylüyor, Almanya’nın başka hiçbir ülkeyle bu denli yoğun sosyal bağlarının olmadığını ülkelerinde yaşayan üç milyona yakın Türkiye kökenliye atıfla vurguluyor. Sonra da işin aslına geçip “artık güçlü bir uyum içinde çalışmamızı gerektiren bir neden daha var” diyerek yeni jeopolitik gerçeklikten söz ediyor.

Daha da önemlisi bu jeopolitik gerçekliğin Türkiye’yi AB’ye taşıyabileceğini, eğer Türkiye AB stratejik hedefimiz diyorsa buna inanmaları gerektiğini belirtiyor. Fatih Altaylı hakkında sorulan bir soruya verdiği cevaptan anlaşıldığı kadarıyla da Alman Bakan insan hakları ve demokrasiyi eskisi gibi ön plana çıkartmak ve sanırım üyelik müzakerelerine Kıbrıs sorunuyla birlikte ön koşul olarak koymak istemiyor.

Çünkü artık bıçak kemiğe dayandı, Soğuk Savaş sonrası Avrupa dengeleri ciddi şekilde değişti. Bu dengelerin yönetilmesi için belli ki Almanya gözüne Türkiye’yi kestirdi. Şu an önemli olan Türkiye’nin Avrupa savunmasına, caydırıcılığına katkıda bulunması. Ama eğer Türkiye AB’nin kurallar manzumesini iyi okursa, ona uygun hareket ederse, Avrupa aşırı sağının yükselişine rağmen -kısıtlara tabi olsa da- AB üyesi olabilme potansiyeline sahip.

Yeter ki, Fidan’nın Berlin’deki basın toplantısında söylediği gibi başlıkların müzakeresini beklemeyelim. Değişimi şimdiden başlatalım. Üstümüze zaten ülke olarak düşen sorumlukları, kendi Anayasa Mahkeme’mizin kararlarına uymayı, imzaladığımız sözleşmelerden ve Anayasa’dan doğan yükümlülüklerimizi yerine getirmeyi ilke olarak benimseyelim.

Hukuk siyaset için araçsallaştırmadan önümüze çıkan bu tarihi fırsatı değerlendirelim. Papa ziyaretinin dünyada yarattığı olumlu Türkiye izlenimini pekiştirecek adımlar atalım, Heybeliada Ruhban Okulunu bir an önce açalım. Kürt sorununun çözümü, PKK’nın silahsızlanması için yapılanların iç politika kadar dış politikada da önümüze yepyeni imkanlar çıkartacağını görelim…

YORUMLAR (8)
8 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.