Koyun can, kasap et derdinde…

Dünya siyasetini atasözleriyle, özdeyişlerle açıklamak sakıncalı. Çünkü içlerinde barındırdıkları önyargılar sorunu anlamamızı, çözüm bulunmasını zorlaştırabilir. Ancak bu kez durum biraz farklı, Ukrayna ile ABD’nin Rusya ile yaşanan krize bakışı koyun ve kasap analojisine bire bir uyuyor. Ukrayna toprak bütünlüğü, siyasi istikrarı ve ekonomik refahı için mücadele ederken, AB’den, ABD’den, NATO’dan destek beklerken, Amerika Rusya’nın pazarlık için ortaya koyduğu baskıyı fırsata çevirmeye, içeride ve dışarıda gücünü konsolide etmeye çalışıyor.

Washington ısrarlı bir şekilde Rus saldırısının yakın olduğunu söylerken, söyleyemediğinde basınına sızdırdığı istihbaratla tehdidi canlı tutarken, hepsinden önemlisi sorunu sanki kendisiyle Rusya arasında değilmiş de sadece Ukrayna ile Rusya arasındaymış gibi sunarken Kiev, hafife almaya, bugünden yarına saldırı beklemediğini vurgulamaya, caydırıcı olmak uğruna ekonomisinin yıkıma uğramamasını sağlamaya, Rusya’nın amacına asker kullanmadan ulaşmasını önlemeye gayret ediyor.

***

Ukrayna’nın işi kolay değil. Bir yanda bariz bir Rus tehdidi var, diğer yanda dengelenmesi gereken çıkarlar ve beklentiler. Amerika ve Avrupa’nın destek olacağını, bir işgal halinde kendi menfaatlerini feda edip Rusya’ya en azından iktisadi yaptırımlar uygulayacağını biliyor. Bunlar caydırıcı olduğu sürece de anlamlı ve kendisi için değerli. Ama caydırıcılık çökerse, Rusya diyelim ki Donbass ile Kırım arasındaki bölgeye karşı bir operasyon düzenlerse, AB ve ABD Rusya’ya yaptırım uygulamış ya da uygulamamış onun için fark etmeyecek.

Ukrayna açısından önemli olan caydırıcılıkla beslenen diplomasinin başarılı olması, Amerika ile Rusya’nın, NATO ile Rusya’nın başlattıkları müzakereleri sürdürmesi. Kiev belli ki iki büyük gücün kendi sırtından pazarlık ettiğinin farkında. O, bu pazarlıktan minimum yara alarak kurtulmak istiyor, Rusya’nın talebinin kendisinden değil Amerika’dan olduğunu görüyor. Fakat her gördüğünü, bildiğini söylemesi imkansız. Amerika’yı da, Rusya’yı da dengelemesi, Amerika’nın gücünden ve etkisinden yararlanması gerekiyor.

Sanırım Ukrayna, Türkiye ve kendisine arabuluculuk öneren diğer ülkelerin çabalarını da takdirle karşılıyor. Ama biliyor ki bu çabaların çoğu çaba harcayan ülkelerin sorunun çözümünden çok geriliminden zarar görmemek, taraf olmadığını, daha doğrusu olmak istemediğini göstermek için geliştirdiği inisiyatifler. Unutmayalım ki başta Türkiye ve büyük olasılıkla Almanya olmak üzere pek çok ülke gerilimin tırmanmasından, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale kalkışmasından zarar görecek. Uygulamaya konacak yaptırımlar onları da etkileyecek.

Ben, Türkiye başta olmak üzere Fransa ve Almanya’nın (Normandiya Formatı) ya da bir başkasının arabuluculuk, kolaylaştırıcılık çabalarının başarılı olmasını, Rusya’nın 12 Aralık’ta duyurduğu taleplerinden vazgeçmesini, Amerika’nın da açıkta kalmasını, sorunun parçası olmasına rağmen çözümün dışında bırakılmasını çok isterim. İstediğin gerçekleşir mi diye sorarsanız da hayır derim, ne Amerika bu işin peşini bırakır, ne de Rusya tam pazarlığa başlamışken üçüncü tarafları memnun etmek adına Ukrayna ile uzlaşır diye devam ederim.

Benim tavsiyem NATO’da inisiyatif geliştirmek, AGİT’te sahip çıkmak, Rusya’nın hangi taleplerinin meşru ve karşılanabilir olduğunun, hangilerinin dikkatle alınamayacağının tartışılmasını sağlamak amacıyla daha çok çalışmak olur. Putin’le görüşüldüğünde de Ukrayna’nın zaten NATO’ya üye olamayacağının, Türkiye’nin Avrupa güvenliğini ilgilendiren konularda Rusya’nın beklentilerini dikkate alan bir pozisyon benimseyeceğinin, buna mukabil de Rusya’nın askerlerinin bir kısmını sınırdan uzağa çekmesi gerektiğinin vurgulanmasını öneririm.

İdeal bir dünyada Türkiye’nin Almanya ve tabii ki Fransa ile birlikte Rusya’nın talepleri üstünde samimi bir tartışma platformu oluşturmasını, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile görüştükten sonra Amerika’ya gidip Biden’la konuşmasını da önerirdim. Ama ne yazık ki öyle bir dünyada yaşamıyoruz. Demokrasi açığımız, hukukun üstünlüğüne ilişkin kuşkular, son olarak da Kavala davası hakkında AİHM kararlarına yönelik açıklamalar elimizi-kolumuzu bağlıyor, Türkiye’nin etkisini, potansiyelini erozyona uğratıyor.

Elimizdeki Boğazlar kozuna, NATO üyeliğimize, çatışma çıkması, çıkmasa bile krizin büyümesi, yaptırımların uygulanması halinde F-35/CAATSA ve İran örneklerinde gördüğümüz gibi en fazla etkilenecek ülkelerden biri olmamıza, Ukrayna’ya uzun menzilli SİHA satmamıza ve Rusya ile 2016’dan bu yana geliştirdiğimiz özel ilişkilere ve daha pek çok şeye rağmen bizi ciddiye alıp da bu kriz konusunda üst düzeyden kimse -benim gördüğüm, bildiğim kadarıyla- aramıyor. Muhtemelen görüşmek de istemeyecekler, çözüme katkıda bulunmamızdan hoşlanmayacaklardır.

***

Ayrıca şartlar da arabuluculuğa müsait değil. Amerika Rusya ile doğrudan konuşuyor. Arabulucuya ihtiyacı yok. Çıkarı acil bir çözümden ziyade çatışma çıkmadan krizin yönetilmesinde, yönetim sırasında Avrupa üstündeki siyasi ipoteğinin güçlenmesinde, Trump döneminde iyice belirginleşen ülke içi kutuplaşmanın Rusya tehdidiyle nötralize edilmesinde. Kaldı ki Rusya da herhangi bir ülkenin arabuluculuğu yerine statüsüne uygun Amerika’nın kendisiyle konuşmasını ister.

Yine de Ukrayna ile Rusya arasında arabuluculuk teklifinde bulunmak kötü bir fikir değil. Yapamasak, başarılı olmasak dahi pozisyonumuzu, bu gerilimden çıkarımızın olmadığını vurguluyoruz. Herkes neden böyle bir teklifte bulunduğumuzu bilse, anlasa dahi verilen mesaj doğru ve bence olumlu. Ayrıca Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve dostluğuna verilen önem de öyle. Umarım bu kriz daha fazla tırmanmaz, biz de tırmanmanın yaratacağı sonuçlardan, çatışmalardan, ambargolardan, baskılardan etkilenmeyiz…

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum