Doğu’dan Batı’ya aynı endişe verici rüzgar

Bizim medya pek alakadar olmadı ama geçen hafta sonu Almanya’da Avrupa’nın aşırı sağ partileri bir toplantı yaptı. Yakın bir zamana kadar konuşulması bile utanç vesilesi sayılabilecek görüşler ortak bir insanlık değeriymiş gibi müthiş bir özgüvenle dile getirildi. Liderler kürsüden, öteki olana karşı söyledikleri sözlerde bütün maharetlerini ortaya koyarken dışarıda Hitler, Mussolini, Franco posterleri de boy gösteriyordu.

Bu müthiş özgüvenin Trump’ın büyük seçim zaferiyle tetiklendiğini söylemeye gerek yok. Nitekim hepsi, Trump’a övgüler yağdırırken Avrupa’nın da yeni bir dönüşümün eşiğinde olduğunu haykırdı. Fransa Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen, Hollanda’nın meşhur aşırı sağ lideri Geert Wilders ile Almanya için Alternatif Partisi Başkanı Frauke Petry, Avrupa’nın mülteci politikasına salvo yağdırdılar. Yanlış anlaşılmasın daha çok mülteciye kucak açılmadığı için değil, şimdiki durumu; yani bizim yetersiz bulduğumuz hali eleştirdiler.

***

Özetle hepsinin söylemlerindeki temel felsefe Avrupa’daki Müslüman nüfusa karşı bitmek tükenmek bilmeyen reaksiyondur. Bunun için de Avrupa Birliği değil, hepsinin başına birer “güçlü” ibaresinin yer aldığı Almanya, Fransa, Hollanda vs.’nin gerekli olduğuna inanıyorlar. Petry şöyle diyor: “Yüzyıllara dayanan tecrübemiz, geleceğin ulus devletler tarafından şekillendirileceğini gösteriyor. Avrupa’daki farklı kültürleri çeşitliliğin bir parçası olarak gören bizler bunun ancak ulus devletler yoluyla güçlendirilebileceğini biliyoruz. Avrupa’yı yeni içeriklerle doldurmalıyız.”

Yeni içerik demek anti-İslam olmak demek…

Onlar içeride yumruklarını sıkıp konuşurken dışarıda insanlar, yükselen bu ürkütücü hayaleti “Nazileri istemiyoruz… Bir daha asla” diyerek protesto ediyordu.

Şovenizm ve demokrasiyle, empatiyle, hukukla, insan haklarıyla beslenmeyen milliyetçilik hem tek tek ülkeler için hem de insanlık için büyük bir tehlikedir. Kimse, bugünkü uluslararası düzenin barışı ve iyimserliği garanti ettiğini söyleyemez ama şoven rüzgarların neyi getireceği bellidir. İnsanlık tecrübesinin en acı hatıraları kapalı kapılar arkasında yükselen ve kabına sığmayan böyle dalgaların patlamalarıyla ortaya çıkmıştır.

***

Kabul edelim ki dünya tehlikeli rüzgarlarla sarsılıyor. Eski sistemin küresel sorunları çözmek konusundaki beceriksizliği, yetersizliği ve hakim güçlerin bencilliği, her türlü aşırılığa yol veriyor. İslam dünyasında demokrasi ve adil yönetimler olmadığı için terörün sahaya çıkmak için imkan bulması gibi, Batı’da da insanlığın sorunları konusunda kendisini yenileyemeyen yönetim anlayışı marjinalizme sistemin merkezine doğru yürüme fırsatı sunuyor.

Dünya, küçük bir kasaba ve bir hanede büyüyen soruna kayıtsız kalmayı, güvenli evlerde rahat hayat sürmeyi imkansız kılıyor. Böyle olduğu için, Suriye’den, Libya’dan yola çıkan birkaç milyon insan 500 milyonluk güçlü, müreffeh ve keyfi yerinde olan Avrupa’yı sarsıyor. Oradan esen rüzgar, ABD’yi akla gelmeyecek çözümlere mecbur ediyor.

Olup biten her şeyin bizi olumsuz etkileyeceğini söylemeye gerek var mı bilmem. Zira, biz burada neyi savunuyorsak onun tersini dayatan bir akım yükseliyor.

***

Bu rüzgarlar demokrasileri dönüştürürse; yani daha azına razı ederse ve kurumları yıkıp geçerse belki hala yüksek teknoloji, sanayi ve askeri güçler bir şekilde hüküm sürmeye devam edebilir. Ama topyekün insanlık değerleri ve toplumların kaliteleri onulmaz bir şekilde yaralanır. İnsanlık, bilgi çağında bir Ortaçağ yaşamaya mahkum olur.

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum