Hukukun varlığına reddiye!

Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbed hapis cezası, ne yazık ki yargı tarihimizin yanlış kararlar tablosunun zirvelerine oturacak. Daha az ceza verilse de öyle olacaktı; 5 yıla yakın hapiste olması zaten öyleydi… Kavala’yla beraber 18’er yıl hapis cezası alan Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ekmekçi ve Tayfun Kahraman hakkında verilen kararlar da öyledir, hepsi birer haksızlıktır. Kavala’ya verilen cezadan murad edilen siyasi tesir her neyse, diğer isimlere verilen cezalarda bunu güçlendirmek maksadı gözetildiği bellidir.

Bu dava baştan beri kendisini itibarsızlaştıran bir süreçten geliyor. Gezi davası daha önce beraatle sonuçlanmış ve kapanmıştı. Kavala’yı içeride tutabilmek için önce casusluk iddiası üretildi. Ancak bu iddialar işe yaramayınca ardından Gezi davası tekrardan açıldı ve O’na ceza vermek için tarih yeniden yazıldı. Ne var ki bu, yazanlar ve yazdıranlar için hiç hayırla anılacak bir kayıt olmadı. İçi boş ve iddiaları delilsiz bir davadan müebbed hapis cezası çıkarmak hakkın, hukukun, adaletin varlığına reddiyedir. Kavala ve diğer isimlerin cezalandırılması sadece hukuki değil siyasi olarak da yanlıştır. Zerre fayda temin edilemeyecektir. Dünyadaki itibar kaybı falan şöyle dursun; bu, birbirimizin yüzüne baktıkça başımızı eğdirecek bir karardır.

Hukukla da siyasetle izah edilmesi mümkün olmayan bir tabloyla karşı karşıya bulunuyoruz. İktidar sözcüleri bile Kavala’ya verilen müebbed hapis cezasını savunamıyor, arkasında duramıyor. Kimse adının böyle bir davayla birlikte anılmasını istemiyor, kimse o fotoğrafa giremiyor.

Kavala’ya ceza vermekle dünyaya gücümüzü göstermiş olmadık. Yargımızın bağımsız olduğunu anlatmış da olmadık. Anlatsak bile kimse inanmaz, kimse de gösterinin sloganlarıyla ilgilenmez. En nihayet, Rahip Bronson, Deniz Yücel ve dosyasını henüz kapattığımız Cemal Kaşıkçı davalarındaki bağımsızlığımız ortada.

İzahı yok. Hiçbir zaman olamayacak da. Gün gelecek ve işin içinde olanlar veya olup bitene sessiz kalanlar, birbirlerini suçlayacaklar.

Bu izah imkansızlığı yüzünden dönüp dolaşıp “Niye?” sorusuyla baş başa kalıyoruz. Niye bu ceza? Ortada bir suç yok, iddia yok, aslında dava bile yok… Bu öfke niye peki? Kavala serbest kalsaydı, içeride tutulmasıyla farkedecek olan neydi? Şimdi, iktidar daha mı güçlü hale geldi? Kavala ve arkadaşlarına kimseye verilmeyen cezalara verildi diye Türkiye’nin kararlılığı mı gösterilmiş oldu? Bir tehlikeden mu kurtulduk?

Yakın tarihte Kavala davası kadar Türkiye’ye her alanda kaybettiren başka bir dosya olmadı. Komplo teorilerinin, medyada karalama kampanyalarının ve siyasi müdahalelerin her türlüsü yaşandı, Bazen hepsi birden sahaya sürüldü ama kimse bu davanın gerçek olduğuna inandırılamadı. Vicdanlar, bir şeylerin yanlış gittiğini baştan beri hissetti ve iktidarın merkezinde konumlanmış sınırlı kadro dışında kimse bu ayıbın parçası olmadı.

Oysa geri dönmek için çok alamet belirmiş, çok fırsat çıkmıştı. Ama iktidar son perdede, yanlışlar zincirinden ibaret olan davada en yanlış tercihi yaptı. Her duruşma yanlış yoldan çıkmak için fırsattı ama iktidar bunu umursamadı aksine bütün tabelaları devirerek ters yoldan devam etti. İkazları gurur meselesi yaptı, tavsiyelere uymayı zaaf olarak kabul etti. Dosyayı kapatıp unutturmak ve zararın bir yerine, en büyük yanlış olan müebbedi seçerek, Kavala davasını tarihin hafızasına da müebbeden kazıdı.

YORUMLAR (100)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
100 Yorum