‘Buralı’ bir aydının iç konuşması

Buraya ait değilim. Halbuki buralıyım. Buraya ait değilsem öyleyse hiçbir yere ait değilim. Belki benim buralı olmamın en kesin kanıtı kendimi buraya ait değilmişim gibi hissediyor olmam. Yani şu: Buralı olmak, aslında buraya ait olmamak duygusuna sahip olmaktır. Halbuki diğer ülkelere bakıyorum. Amerika’ya örneğin: Toplama bir halk olmalarına karşın içlerinde bir Amerikalılık duygusu var. Kendilerini tarihlerinin doğal bir uzantısı sayıyor ve ürettiklerini bu tarihe göre/bu tarihin içinde anlamlandırabiliyorlar. Kısa olmasına karşın kökleriyle bir ilişki kurabiliyorlar. Fransızlar da öyle: Kapsayıcı bir Fransız kimliğinin içinde kendilerini anlamlandırabiliyorlar. Oysa ben, ben neden böyle değilim? Neden benim yazgım Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalmış olmak? Ne o yana dönüp oraya ait olabiliyorum ne de bu yana dönüp burayla özdeşleştirebiliyorum kendimi. Bu ‘arada olmak’ işte. Demek ki benim kimliğim bu ‘arada olmaklık’la belirlenmiş. Demek ki benim kimliğim sayısız kimliğin birbirlerini değilleyen ilişkisinden oluşuyor. Net değil, muğlak. Öyleyse kimliksiz değilim, sadece sayısız kimliğin muğlak bir bileşiminden oluşuyorum. Bu da beni kararsız kılıyor. O yana dönüyorum, olmuyor; bu yana dönüyorum, yine olmuyor. Bana biçilen Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan bir köprü rolünü filan da oynamak istemiyorum. Bu kültürel bir aldatmaca. Asla gerçek olamayacak bir kurgu. Gerçekler ise kurguya göre yeniden şekillendirilemez. Şekillendirilse bile bu içselleştirilmiş bir gerçek olamaz. Üzerimizde eğreti duran bir aksesuar olmaktan öteye geçmez. Ben ne Batı’nın ne de Doğu’nun egzotik bir aksesuarı olmak istiyorum. Ben ne isem o olmak istiyorum. Bu nedenle de hem Doğu’ya, hem Batı’ya ve hatta hem de Dünya’nın tamamına bakarak kendi kimliğimi görebilir ve kendimi tanımlayabilirim. Bu yüzden işte buralı bir sanatçının hakiki bir eser ortaya koyması çok zor. Zira hem her şeyin farkında olacak, hem de bütün dikkatini kendini tanımlamaya, ne olduğunu anlamaya odaklayacak.

Buralı bir aydın şudur: Ne Doğu’ya ne Batı’ya ait olan ama sadece buralı olan, buranın koşullarının sonucu olan ‘ucube’ bir varlık. Ucubeliğinden utanmaması da gerekir üstelik. Zira herkes kendi bulunduğu yerin, ürünü olduğu tarihin bir sonucudur. Demek ki kendi geçmişine, buralılığına karşı önyargılı sentetik bir düşünce geliştirmemelidir. Yapacağı tek şey, buralı olmasının gerçeğine yönelmek, onun hakikatini önce varlığının derinlerinde hissetmek, sonra da bunu olabildiğince sahici bir şekilde dışa vurmaktır. Doğu’ya ve Batı’ya ve Kuzey’e ve Güney’e buradan, buralı olmanın bilinciyle bakmak. Ama işte bu bilinç şunu gerektirir. Ben, kendini hiçbir yere, bu arada buraya da ait hissetmeyen bir buralıyım. Buralıların özelliği kendilerini buraya ve başka hiçbir yere de ait hissetmemeleridir. Bu anlamda ben buralıyım, çünkü kendimi ne buraya ne de başka hiçbir yere ait hissediyorum. ‘Arada olmak’ işte beni belirleyen temel özellik. Belki de ortada olmak demek gerekir. Çünkü Doğu ile Batı arasında değilim sadece, bütün yönlerin ortasındayım. Her taraftan çekiştiriliyorum, aynı zamanda her tarafa da gitmek istiyorum. Kendi kültürümde olduğu gibi diğer kültürlerin içinde de gurbetçiyim. Ama geri dönecek, kendimi evimde hissedeceğim sılam da yok. İşte bu belki bana bir avantaj sağlayabilir. Yerleşik olmamak, kendi kültürünün içinde gurbetçi olmak, kendini kendi kültürünün içinde yabancı hissetmek, bu arada diğer kültürlere de yabancı hissetmek bana Deleuze’ün söylediği anlamda ‘kaçış-çizgileri’ oluşturabilir. Bu açıdan bakıldığında yerleşik kültürlerin dışına kaçan, bu şekilde onlara karşı eleştirel bir tutum geliştirebilen biri de olabilirim. Kendi durumum bana bu şansı veriyor. O zaman bir yere ait değilim diye mızmızlanacağıma, yakınıp duracağıma yeni durumuma ayak uydurabilir, bu durumun devrimci yıkıcılığından yeni dünyalar kurabilirim. Yerleşik kültürle kıyaslanınca ben, yani dışarlıklı olan, bir barbarım, ilkelim, bu kültürün adabına yabancıyım, eti ellerimle yerim, şarabı testiden içerim. Demek ki buralı olarak ben, buraya ait olmayan biriyim ve hayatım hep arada, kaçış çizgilerinin üzerinde vuku buluyor. Öyleyse bu durum karşısında aşağılık duygusuna kapılacağıma, bu durumumu anlamaya çalışmalıyım. Zira bu durumum beni sürekli hareket halinde olmaya, sürekli aramaya, sürekli gurbetlik çekmeye mecbur ediyor. Bu benim hem çıkış şansım, hem de çıkışsızlığım. Bu nedenle eserim mükemmel olsa da beni asla özgürleştirmeyecek, bana huzur vermeyecek, bana altında yaşayabileceğim bir dam sunmayacak. Her zaman göçebe çadırlarında, asla yerleşik bir düzen kuramadan, avcılık ve toplayıcılıkla yaşamama neden olacak. Ne yapayım, benim yazgım da buymuş! Benim yazgım ait-olmamakmış. Benim yazgım uygarlık çemberinin dışında kalmakmış.

Hem uygarlık da ne ki? Kendi statükosunu oluşturan sınırlayıcı bir düzen. Oysa sınırlanıp bir biçim alamam ben. Nedense aklıma gene Deleuze’ün organsız beden kavramı geliyor. Bir beden organsızsa her şey olabilir demektir bu. Eğer ben ortada yer alıyorsam, beni çevreleyen her şeyden de bir parça vardır demektir bende. Öyleyse homojen olmaya can atmaktansa çok parçalı şizoid bir yapısızlığın parçası olduğunu kabul etmek beni bir nebze olsun rahatlatacaktır. Bu arada kalmışlığın suçluluk ve aşağılık duygusundan kurtulmak istiyorum artık. Yazdıklarımın değer ölçüsü ne Batı ne de Doğu’dur. Onu tartacak tartı buradadır. Zira başka tartı beni belirleyemiyor, onun gözünde ben belirlenemeyen ucube bir şeyim. Aynı duygu Ruslar’da da var. Dostoyevski sürekli Rus halkından ve bu halkın duyuş biçiminden bahsediyor. Nefret etse de böyle bir duyuşu var Rus halkının. Biraz barbar, biraz esrik, biraz acımasız, biraz alaycı. Ya peki burası, benim ülkem? Onun bir duyuş biçimi var mı? Tek bir kavramın içinde dile getirilebilecek bir ruhu? Hayır yok. Ama homojen olmasa da, şizoid olsa da yine de bütünlüklü olmasa da duyuş biçimleri var. Eğer biz, buralı olan, ama yine de buraya ait olmama hissiyle malul olan biz, Batı’ya özenip Batılılar gibi, Doğu’ya özenip Doğulular gibi olmaya çalışırsak asla kendimiz olamayacağız. Kendimiz olmak sonunda kendimiz olmamak, kendimizden başka ve belki de fazla bir şey olmak anlamına gelse de. Ben ne olursa olsun yine de buralıyım. Buraya ait olmadığımı hissetsem de buralıyım. Ve dünyaya buradan buralı olma hissiyle bakıyorum. Bundan memnun olup olmamak ise konu dışı yararsız bir sorgulamadır.

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum