Affetme
Modern psikoloji “affetme” kavramını yeniden gündemimize getirdi. Özellikle sosyal medyada kişisel gelişimle ilgili sayfaların gönderileri önünüze düşüyorsa birçok gönderide “affetme” kavramına değinildiğini sizler de görmüşsünüzdür. Psikologlar ve kişisel gelişimciler, danışanlarına affetmeyi sık sık öneriyorlar. Bu yüzden, ikili diyaloglarda bile “Seni affettim.” cümlesine rastlayabiliyoruz zaman zaman. Böyle bir konuşmaya şahit olmak çok tuhaf oluyor. Hayatta her şey, her zaman kâğıt üzerindeki bilgiler gibi yürümüyor çünkü. Mesela bir danışan, psikoloğunun “Seni üzen kişiyi affet!” diye salık verdiği kişinin yüzüne “Seni affettim ben!” diyebiliyor. O kişi ise psikolojinin “affetme” olgusundan habersiz muhtemelen ve “Ben suç mu işledim ki affediyorsun, sen kim oluyorsun da beni affediyorsun!” moduna girebiliyor. Tabi bu, uç bir örnek ancak affetme kavramına değinmek isteyince birden aklıma geldi.
Peki, bu affetme olgusu yeni bir şey mi, modern psikoloji ile mi gündemimize girdi? Tabi ki hayır! Belki de insanlık tarihi kadar eski bir şey affetme. Tarihini, Adem ve İblis kıssası ile başlatabiliriz hatta. Hocalarımızın bazıları çok güzel anlatırlar, “İblis de günah işledi, Adem de … ” derler. (İblis, Allah’ın “Adem’e secde edin!” emrine uymayarak, Adem ise “Şu ağaca yaklaşmayın!” emrine uymayarak günah işlemiştir.) “ … ama İblis hatasından dönmedi, af dilemedi, Şeytan oldu; Adem, hatasından döndü, af diledi, adam oldu.” diye eklerler. Buradaki affetme /affetmeme mercii Allah Teala’dır. Dinlerde Allah’ın affına mazhar olmak çok önemlidir. İslam’da Hristiyanlık’ta olduğu gibi bir ilk günah doktrini yoktur ama seçme özgürlüğüne kavuşan insan, yanlış seçimler yaparsa bunların sorumluluğunu yüklenir ve hatasını anlayıp dönüş yapmadığı yani tevbe etmediği sürece bu yükten kurtulamaz. Tevbe etme, af ve mağfiret dileme, yaptığı hatanın yükünü sırtından indirmesinin bir metodudur adeta.
Affetmenin modern psikolojide benim anladığım kadarıyla iki şekli var: Biri, insanın kendisini affetmesiyle ilgili; diğeri, başkasını affetmesiyle. Her iki şekilde de affetme mercii, kişinin kendisi. Dinde ise kişinin kendisini affetmesi diye bir şey yok, varsa bile ben bilmiyorum. Kişi, yanlış yaparsa Allah’a karşı yapmış olur ve affını da Allah’tan ister. Hatta Kur’an, bunun en güzel örneğini bize, bir nebi üzerinden verir: Yunus aleyhisselam. Kur’an’a göre Yunus, kavmi kendisine inanmayınca öfkeyle uzaklaşmış, bir gemiye binmiştir. Fırtına çıkınca kura çekilmiş, kura kendisine çıkınca denize atılmış ve bir balık onu yutmuştur. Balığın karnında şöyle dua etmiştir: “Senden başka ilah yoktur. Sana boyun eğerim; ben zalimlerden /yanlış yapanlardan oldum.” (Enbiya 21/87). Bu duası üzerine affedilmiş ve Saffat suresi 143-144. ayetlerde bildirildiğine göre insanların diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalmaktan kurtulmuştur. Bu duanın özelliği, zulmü /yanlışı kendine yaptığını fark etmesi ve bunu Allah’a itiraf ederek Allah’tan af dilemesidir. Kısaca, yanlış yapma mercii insanın kendisi olsa bile af dileme mercii Allah’tır. Modern psikoloji ile ilgilenenlerin affetme konusunun bu boyutuna da bakmaları gerekiyor bence.
Modern psikolojide affetmenin diğer şekli, kişinin başkasını affetmesi. Bu durumun da Kur’an’da çok güzel bir örneği var. Geçen haftaki yazıda Yusuf aleyhisselamdan bahsederken Yusuf’un kardeşlerini affetmesi ile ilgili ayetler dikkatimi çekmişti, belirtmiştim. Kıssayı hepiniz bilirsiniz. Kardeşleri, babalarının onlardan daha çok sevdiğini düşündükleri Yusuf’u kuyuya atarlar. Yusuf’u bir kervan bulur, alır ve Mısır’da köle olarak satar. Mısır’da başına çok şeyler gelen Yusuf, nihayetinde Mısır hazinesinin başına geçer. O sırada büyük bir kıtlık olur ve kardeşleri yiyecek temin etmek için Mısır’a, Yusuf’un yanına gelirler. Çeşitli olaylardan sonra kardeşleri hazinenin başındaki kişinin Yusuf olduğunu anlar ve şöyle derler: “Vallahi Allah seni gerçekten bize üstün kılmış. Biz kesinlikle hatalıydık.” (Yusuf 12/91). Ayetteki “Biz kesinlikle hatalıydık.” ifadesi bir itiraftır ve adeta örtülü bir af talebidir. Ben, buradan kişiler arasında, ortada bir affetme durumunun söz konusu olması için, üstü örtülü olsa da bir af talebinin gerekli olduğu sonucunu çıkarıyorum. Bence bir kişi, başka biri/leri/ne karşı suç işlemişse ve farkına varmışsa af talebinde bulunmadan affedilmeye değer olmaz. Böyle anlıyorum.
Yusuf 12/92. ayet ise şöyledir: “Yusuf dedi ki: “Bugün size hiçbir kınama yok. Allah sizi bağışlasın! O, merhametlilerin en merhametlisidir.” Yusuf, kardeşlerinin örtülü af talebini “Sizi affettim.” diye cevaplamamış, “Bugün size hiçbir kınama yok.” demiştir. Kendisine düşenin kınamamak olduğunu belirtmiş, affın merciinin Allah olduğunu hatırlatmıştır. Bu bakımdan, affın mercii meselesi gerçekten önemli bir meseledir. Buradan şöyle bir şey de çıkar: Kendisine karşı suç işlenen kişinin, kendisinden bir şekilde af dilense bile, gönlünden affetmek gelmeyebilir ama bu, onun kınayıcı davranmasını gerektirmez. İlişkilerin yolunda gitmesi için kınamadan davranmak Yusufvarî bir duruştur.
Affetme ile ilgili ayetler bu kadar değil Yusuf suresinde. Yusuf 12/97. ayette kardeşler babalarından şu ricada bulunuyorlar: (Oğulları:) “Baba!” dediler. “(Allah’tan) Bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile! Çünkü biz hatalıydık!” Bu sefer ortada açık bir talep var fakat Yakup aleyhisselamın cevabı çok düşündürücü: Dedi ki: “Yakında Rabbimden sizin için bağışlanma dileyeceğim. Çünkü o, çokça bağışlayan ve ikramı bol olandır.” (Yusuf 12/98) Acele etmiyor Yakup aleyhisselam. “Olur!” demiyor. Hep birlikte Yusuf’un yanına gidiyorlar, ayette Yusuf’un anne babasını bağrına bastığını okuyoruz, hepsine birden: “İnşaallah hepiniz güven ve huzur içinde Mısır’a girin!” (Yusuf 12/99) diyor. Kardeşlerini bağrına bastığını okumuyoruz ama yine ilişkilerin yolunda gitmesi için güven ve huzur içinde olma bağlamında onları anne babasından ayırmıyor. Böyle anlıyorum.
Affetme ile ilgili Kur’an’daki tüm ayetler tek tek incelense, kim bilir daha ne incelikler çıkar karşımıza.
İşte bence modern psikolojinin travma dediği, benim ancak “yara” denince anlayabildiğim şey, geçmişte biri/leri/nin, biri/leri/ne karşı işlediği bir suçtan da doğabiliyor. Bu durumda dinin de psikolojinin de “affetme” dediği olgu gündeme geliyor ama açılan yaralar derin olabiliyor, bazen kapanmış olsalar bile izleri kalıyor ve sızlıyorlar. Bu yüzden “affetme” öyle kolay bir şey değil, affetmenin gerçek merciinin gündemde bile olmadığı bir affetme ise sanırım çözüm değil.
