Din düşmanı düşmanlığını yapacak, ya sen?
Dün, 2 Temmuz’du. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak otelinde yaşanan olaylarının yıldönümüydü. 1993 senesi, yaşı benim yaşıma yakın olanlar için iyi kötü hatırlanabilir bir sene ancak yazıyı okuyanlardan o seneleri hatırlamayanların sayısı da az değildir. Onlar da okudukları şiirlerden, dinledikleri şarkılardan vb Sivas olaylarını duymuşlardır ama yine de Sivas olaylarında neler olduğunu kısaca hatırlatacağım çünkü Sivas olaylarının neredeyse yıl dönümünde benzer bir şeyin kıyısından dönüldü. Musa aleyhisselam ve resminin yapılması yasak olan Muhammed aleyhisselamın çizildiği karikatürden dolayı birkaç gün önce çıkan olaylardan söz ediyorum. Hemen hemen Sivas olaylarının senei devriyesine denk gelen bu olaylar, nebimiz Muhammed aleyhisselamın resmedilmemesi hassasiyetine uyulmadığı için çıktı ve iyi ki çok büyümeden yatıştı.
Sivas olaylarının da dinî hassasiyetler sebebiyle çıktığı biliniyor. O dönem ben çocuk denecek yaşta olduğum için ne olup bittiğini pek anlamamıştım ama bugün Vikipedi’de bile şöyle yazıyor: “Aziz Nesin’in ‘Bin yıllık Kur'an'a neden inanayım? Bu yüzden Müslüman değilim’ sözünün gazetelerde yankılanması olayı iyice körükledi ve gerilimi tırmandırdı.” Sebep ne olursa olsun Sivas Madımak otelinde çıkan yangında 33 yazar, şair, düşünür, 2 otel görevlisi, 2 de otel çevresinde toplananlardan olmak üzere toplamda 37 kişi öldü, bu gerçeği hiçbir sebep değiştirmiyor. Bu yüzden konu halkın dinî hassasiyetleri olunca herkesin daha dikkatli olması lazım.
Mesela karikatürün yayımlandığı dergiden yapılan açıklamaya bakınca bir kasıt söz konusu olmadığını, çizilenlerin Musa ve Muhammed nebi değil de adı Musa ve Muhammed olan sıradan iki kişi olduğunu okuyoruz yani Muhammed aleyhisselamı resmetmediğini iddia ediyor karikatürist. Doğru olabilir mi, niyet okuyamayacağımız için hiçbirimiz hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz ancak gerçek böyle olsa bile bu, ortada büyük bir lakaytlık olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Hiç kimse içinde yaşadığı toplumun dinî değerlerine bu kadar lakayt olmamalı, lakaytlık bu ölçüde olunca hainlik olarak algılanıyor çünkü.
Burada şuna dikkat çekmek istiyorum: “Bir toplumda insanlar farklı dinden olabilir hatta dinsiz olabilir ancak bu, kimseye, karşısındakinin dinî değerlerini hafife alma özgürlüğü vermez.” İnançsız biri nasıl bunu çok iyi kavramalıysa bir Müslüman da çok iyi kavramalıdır. Hatta bir Müslüman, dinî değerlerinin hafife alındığı bir durumla karşılaşırsa nasıl davranması gerektiğini de çok iyi kavramalıdır çünkü böyle durumlarda duygusal tepkiler vermek kimseye fayda vermez hatta zarar verir.
Resulullah döneminde Müslümanların dinî değerlerini hafife alanlar hiç olmamış mıdır? Böyle bir şey mümkün mü sizce? Mümkün değil tabi! Hayatınızda her durumda Resulullah’ı örnek almaya çalışıyorsanız bir sorun kendinize: “Resulullah böyle bir durumda ne yapmış?” Aklınıza Taif dönüşünün gelmesi büyük ihtimal değil mi? Resulullah’ı Taif dönüşünde taşlayan Taiflilere Resulullah beddua bile etmemiş. Bu, tepkisizlik olarak değil, doğru tepkiyi, doğru yer ve zamanda vermeye özen göstermek olarak da okunabilir. Resulullah, o gün, o haldeyken öfkesine hâkim olmuş ve bedduadan bile uzak durmuştur.
Asıl önemli soruyu sormayı da sakın ihmal etmeyin: “Hayat kitabımız Kur’an, böyle durumlarda bize ne yapmamızı söylüyor?” Mesela En’âm 6/68. ayeti okuyun. Üstelik bu ayet, ayetleri hafife alanlar için. Muhammed aleyhisselamın resminin çizilmesi ayetleri hafife almaktan daha büyük bir suç değil. Ayet şöyle:
“Ayetlerimiz hakkında uygunsuz sözlere dalanları gördüğün zaman başka bir konuya geçmelerine kadar onlarla arana mesafe koy. Eğer şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra yanlışlar içindeki o toplulukla birlikte oturma.”
Kısaca “soğukkanlı ol, o ortamda bulunma, bu ilkeyi unutursan hatırlayınca yap” diyor ayet. Bu ayetteki emir, tepkisizliği öğütlemiyor, ilk anda doğru tepki vermeyi öğütlüyor.
Doğru tepki çok önemlidir çünkü yanlış tepkiler istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Ortaya istenmeyen sonuçlar çıktığında başta kimin haklı kimin haksız olduğunun pek de önemi kalmayabilir. Bu yüzden böyle durumlarda temkini elden bırakmamak gerekir.
Kur’an’da Müslümanların hoşlarına gitmeyecek sözlerle vb karşılaşacaklarına dair ayetler de vardır. Bunlardan biri Âl-i İmrân 3/186. ayettir. Ayet şöyledir:
“Mallarınız ve canlarınız hususunda kesinlikle yıpratıcı bir imtihandan geçirileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan da mutlaka çok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder /duruşunuzu bozmaz, yanlışlardan da sakınırsanız (bilin ki) bu, kararlılık gerektiren işlerdendir.”
Ayetten anladığımız kadarıyla Müslümanların istemediği şeyleri söyleyenler vb hep olacak yani kâfir kâfirliğini yapacak. Buna karşılık önerilen sabır ve takva yani duruşumuzu bozmamak ve yanlışlardan sakınmak. Bu da kolay bir şey değil, kararlılık gerektiriyor. Ayrıca bu, tepkisizlik demek değil. Bir olayın üstüne sıcağı sıcağına gitmemek yani ateşe körükle gitmemek bu. Çünkü ortamda bir tarafın lakaytlığını, aşırılığını; diğer tarafın dinî hassasiyetlerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen üçüncü bir tarafın yani provokatörlerin olması da hep mümkün. Onların verebileceği zararlardan korunmanın en kolay yolu da soğukkanlı olmak.
Kısaca: “Din düşmanı düşmanlığını yapacak, ya sen?
