Geçmişin yükleri ve kul hakkı
Yazıyı tarihteki büyük kırılma noktalarına falan götürmeyeceğim, çok daha güncel hatta hayatın içinde bir konudan söz edeceğim. Başlıkta kul hakkı ifadesini görüp de kul hakkı var mı yok mu tartışmasına gireceğimi de sanmayın çünkü baştan söyleyeceğim, kul hakkı diye bir şey var ama kul hakkı, Allah’ın affetmediği tek günah mı derseniz, tek değil, onu net biliyorum çünkü Kur’an’a göre ttövbe edilmediği takdirde affedilmeyen günah şirk, neyse konu bu da değil, konu kentsel dönüşümdeki komşuların halleri.
Biliyorsunuz şu an ülkemizde kentsel dönüşüm kampanyası var, devlet binasını dönüştürmek isteyen bina sakinlerine yarısı bizden diyerek destek oluyor. Büyük şehirlerde özellikle bazı ilçeler şantiye alanı gibi. Bir bina yıkılıyor, bir bina yapılıyor, bir sokakta bazen iki, üç inşaat birden ilerliyor. Deprem korkusu ensemizdeyken bu durum güzel bir şey tabi fakat kentsel dönüşüm süreçlerine dahil olanlara bir dokunsanız bin türlü hikâye dinliyorsunuz. Kimi memnuniyetini anlatıyor, kimi mağduriyetini. Bu da normal çünkü bu süreçlerde böyle farklı bakış açıları hep gelişir. Kimi zaman mağduriyet anlatanlar, içlerinden geçene ulaşamadıkları için mağdur olduklarına inanırlar ve inandıkları gibi anlatırlar. Bu yüzden her mağduriyetten söz eden mağdur olmayabilir de. Dinlerken bile iç sıkan bu konuları yaşamak ise gerçekten kolay olmamalı.
Bu hengamede bir olay dikkatimi çekti. Üç dört arkadaş seksenlerin sonunda bir bina yapıyorlar. Biri arsa sahibi, biri müteahhit, biri inşaatçı falan. Bir şekilde binayı bitiriyorlar. Bazıları dairelerini satıyor, bazıları birinde kendi oturuyor ama bugünlere kadar binadaki birer mülkle vb birbirleriyle dirsek temasları var. Yaşları da ilerlemiş epey, tabi neredeyse 40 yıl geçmiş. Kentsel dönüşüm gelip çatıyor. Bu arada binada bir kaçak kat olduğunu öğreniyor kat malikleri. Meğer en üst kattaki dubleks daireler, dubleksmiş ama değilmiş yani projede vb görünmüyormuş, en üst kattaki daireler, binadaki diğer dairelerle aynı oranda arsa payına sahipmiş. Bu arada bu dairelerden birinin banisi bu dört arkadaştan biri, zamanında dairesini dubleks olarak satmış, binada hâlâ bir mülkü var. Süreçte müteahitlerle görüşülür ya orada ağızındaki baklayı çıkarıyor. Şu an dubleks sahibi olanların o katta hakları herkes kadarmış, senelerdir işgalci gibi kullanıyorlarmış en üst katı. O kat tüm maliklere aitmiş, şerefiye parası istiyormuş.
Olur böyle şeyler değil mi, oluyor zaten, o yüzden anlatıyorum. Zamanında kaçak kat çıkan kişi, kaçak katlı daireyi satan kişi, kat kaçak diye bağırıp hakkımı istiyorum diyen kişi aynı kişi. Burada devletin hakkını koruması gereken kişi ise elindeki tapuya bakıyor, neredeyse 15 yıl önce almış, tüm kat malikleri burayı dubleks olarak aldığını biliyor ama tapuda tek kat payı yazıyor, o zaman fark bile etmemiş muhtemelen çünkü o zamanlar bunlara dikkat etmesi gerektiğini bile bilmiyormuş.
Bunu neden anlattım. Zamanında işlenen bir kaçak kat çıkma suçu var. Buna neredeyse 40 yıl göz yuman idarî yapılanmalar var. Kaçak katlı olmasına rağmen el değiştirmesine hukukî olarak göz yumulan daireler var. Zaten daha önce bir kez sattığı daireden “Hukukî hakkım var.” diyerek tekrar para almak isteyen Karadenizliler var. Para verip aldığı dubleks dairesi kentsele gideceği yerde neredeyse elinden gidecek olanlar var. İdarî kurumlar da diyor ki tapu var, proje var, kaçak kat falan var.
Bu durum belki biraz spesifik bir örnek oldu ama zamanında idarî kurumların göz yumduğu kaçak katlar vb usulsüzlüklerle ilgili daha pek çok örnek var. Bu usulsüzlüklerin mağduru olanlar biraz dişliyse haklarını daha iyi savunabiliyorlar tabii ki ama çeşitli sebeplerle yani haklarını bilmeme, bir sağlık sorunuyla uğraşma vb gibi sebeplerle geri planda kalıyorlarsa zorlanıyorlar çünkü Karadenizliler “Kağıtta ne yazıyorsa o!” demesini çok iyi biliyorlar. Oysa, kim söylemişti, adı şimdi aklıma gelmiyor, şöyle bir söz vardı: “Her yasal hak, helal değildir.”
Her yasal hak, helal değildir çünkü 40 yıl önce suçlara göz yumanlar, 40 yıl boyunca ceremesini çekmedikleri suçların cezasını konudan yaş itibariyle bile haberleri olması mümkün olmayan insanlara ödetmeye kalkarlarsa o yükten kul hakkı doğar. Kul hakkı da başta dediğim gibi Allah’ın affetmeyeceği tek günah değildir belki ama halkın kul hakkından bu kadar çekinmesi de boşuna olmamalıdır.
