Mevlid ve kutlamalar
Bugün mevlid kandili, kandiliniz mübarek olsun. Kandil kutlamalarının dinde yeri var mı yok mu diye merak edenler için yazdım. Konuyu sadece kandil kutlamaları olarak ele almadım. Doğumlardan, ölenlerin arkasından vb düzenlenen mevlidlere de değindim hatta Süleyman Çelebi’nin Mevlid diye bilinen Vesilet’ün Necat adlı mesnevisinden bile söz ettim.
…
Mevlid, kelime olarak “doğum yeri ve zamanı” demek. Toplumumuzda ise özellikle kadınlar arasında doğum, ölüm gibi olaylardan sonra düzenlenen törenlerin adı olarak biliniyor. “Mevlid” kelimesi, her ne kadar doğumla ilgili bir kelime olsa da halkımız, galat-ı meşhur olarak ölen kişilerin arkasından 3. 7. ve 40. günü yaptıkları törenlere de “40 mevlidi” gibi isimler veriyor. Bu törenlerde Kur’an-ı Kerim’den sureler, özellikle Yasin, Tebareke, Amme sureleri, Süleyman Çelebi’nin Vesilet’ün Necat adlı uzun şiirinden bölümler ve ilahiler okunuyor, ikramlar yapılıyor.
Bu törenler aslında dinî değil, kültürel unsurlardır. Dinimizde Mevlid kutlaması diye bir şey yoktur. İslam kültüründe ise TDV İslam Ansiklopedisindeki bilgiye göre:
“Hz. Peygamber’in sağlığında onun doğum yıl dönümü kutlanmadığı gibi Hulefâ-yi Râşidîn dönemiyle Emevî ve Abbâsî devirlerinde de mevlidle ilgili bir uygulamaya rastlanmamaktadır. Mısır’da Şiî Fâtımî Devleti kurulunca, soyundan geldiklerini söyledikleri Hz. Peygamber’in doğum yıl dönümü Muiz-Lidînillâh döneminden (972-975) itibaren resmî törenlerle kutlanmaya başlanmıştır. Hz. Peygamber’in yanında Hz. Ali, Fâtıma, Hasan, Hüseyin ve o günkü halifenin mevlidlerinin de kutlandığı (bunlara “mevâlîd-i sitte” deniyordu), aynı zamanda receb, şâban ve ramazan aylarındaki kandiller ile ramazan ve kurban bayramları gibi vesilelerle düzenlenen diğer bazı resmî kutlamaların da ilk örneklerinin yaşandığı bu dönem İslâm tarihinde zengin bir şölen geleneği oluşturmuştur (bk. İbnü’t-Tuveyr, s. 211-223).”
Mevlid kutlamaları, Kur’an’ın indirilmesinden yüzlerce yıl sonra başladığı için din alimleri tarafından bid’at olarak nitelenmiştir fakat güzel bir şey mi, kötü bir şey mi olduğu fıkıhçılar arasında çok tartışılmıştır. Yine aynı kaynakta, bu konu hakkında şöyle denir:
“Bid’at-ı hasene olduğunu düşünen âlimler, Hz. Peygamber’in dünyaya gelmesi sebebiyle sevinmenin, onun doğum günü münasebetiyle muhtaçlara yardımda bulunmanın, Resûl-i Ekrem’e dair şiirler okumanın, güzel elbiseler giyerek sevinç gösterisinde bulunmanın birer güzel amel olduğunu, dolayısıyla mevlid kutlamalarının bid‘at-ı hasene sayılması gerektiğini, halk arasında görülen ve dinen hoş karşılanmayan davranışların bundan ayrı düşünülerek önlenmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
Bazı ülkelerde ıslahatçı âlimler mevlidin geleneksel şeklini eleştirmişlerse de yeni nesillerde inanç ve millî şuurun güçlenmesi için mevlidi yeni birtakım etkinliklerle kutlama yolunu benimsemişlerdir.”
Mevlid kandili, günümüzde çocuklarımız hatta zaman zaman kendimiz için kutladığımız doğum günlerinin Resulullah için kutlanan hali gibi kabul edilirse dinimizde doğum günlerini kutlamaya mâni bir durum yoktur, bunun delili olarak Meryem suresi 33. ayette İsa aleyhisselamın dilinden söylenen şu ayet gösterilebilir:
(Meryem 19/33)
Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün, esenlik ve güvenlik içinde olayım!
Ancak konu bu kadar basit değildir. Mevlid adlı kutlamalar, günümüzde hem dinimizin çok hassasiyet gösterdiği şirke girmeme açısından hem de israf açısından sorundur. Bu kutlamalarda, çok harcama hatta gösteriş yapılması, özellikle cenazelerden sonra düzenlenen 3, 7, 40 mevlidi gibi günlerde mevlid sahibine güçlük çıkarmaktadır. Üstelik hiçbir dinî gerekliliği olmayan bu törenler, dinî gereklilik gibi algılanmaktadır. Törenlerde Kur’an’dan surelerin yanı sıra okunan Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inin dili Osmanlıca olduğu için, okunanın ne olduğu anlaşılmamakta, bu da okunan şiirin dinin bir gerekliliği gibi algılanmasına sebep olmaktadır. Şiirin sözleri anlaşılmadığı için içeriğindeki abartmalar da anlaşılmamaktadır.
Bu tarz törenlerdeki ayrı bir sorun da evlere mevlid okumak için giden kişilerin cahilliğidir. Maalesef halk arasında bu kişilerin bilgili olması değil sesinin güzel olması ve teganni ile Kur’an okuması makbuldur. Bu kişilerin çoğu, okudukları Kur’an’ın anlamını ve pek çok fıkhî kaideyi bilmezler. Mevlid bir cenazenin ardından düzenleniyorsa, mevlid sahibine psikolojik açıdan destek olacak şekilde ölüm ve ötesi hakkında bilgi vermeyi de bilmezler hatta şirke götürecek unsurlar hakkında bile yeterli bilgisi olmayanları vardır. Bu da iyi niyetle yapılan bir törenin kişinin dini açısından kötü sonuçlar doğurmasına sebep olabilir. Bu yüzden mevlid törenleri her ne kadar bid‘at-ı hasene sayılır dense de içerik açısından şirke düşmemek için çok dikkatli olunması gereken törenlerdir.
Bu törenlerde Kur’an’dan surelerin okunmasının, ayetlerin anlamlarına değinilmesinin, israf etmeden ve gösteriş yapmadan ikramlarda bulunulmasının bir sakıncası yoktur.
