İmamoğlu, Şimşek, yeni dünya?
Ekrem İmamoğlu’nun her an kaçacak bir suçlu gibi sabahın köründe gözaltına alınmasıyla başlayan şu birkaç günlük süreçte doğal olarak çok ciddi tepkilerle karşılaştık.
Şüphesiz en büyük tepki ekonomi cephesinden geldi.
Merkez Bankası rezervlerinde yaklaşık olarak 25 milyar dolar azalma oldu. Oysaki bu rezervlerin biriktirilmesi hiç de kolay olmamıştı.
Açıkçası bu birikim için sadece Mehmet Şimşek çaba sarf etmedi, biz vatandaşlar olarak da bu yokluğun içinde çok büyük bir çaba sarf ettik. Sadece üst tabaka dediğimiz kesim bu süreçte rahattı. Niyeyse her alanda hayat onlara güzel…
Türkiye’nin risk primi ve gösterge faizinin oranı yükseldi. Bu gelişmelerle birlikte borçlanma maliyeti de yükseldi. Ayrıca borsadaki şirketlerin piyasa değerinde de ciddi düşüşler yaşandı.
En önemlisi de son dönemde olumlu anlamda inşa edilmeye çalışılan “güven” kavramı bu birkaç günde yerle bir oldu.
Tavsiyem Şimşek’in bugünden sonra yatırımcı görüşmelerine bir süre ara vermesi olabilir. Zira böylesi bir süreçte yatırımcıların da ilgi göstermeyeceği aşikâr.
Öte yandan eski çalıştığım yatırımcıyı şu süreçte aramış olsam muhtemelen telefonumu açmayacaktır. Maalesef durum bu.
İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla ilgili en dikkat çeken iddiaların başında yolsuzluk dosyası geliyor.
Bu konular elbette soruşturma sonucunda ortaya çıkacaktır. Yalnız bu konuda şunu söyleyebilirim...
Bu olaylar başlayınca hemen sahaya indim ve gençler başta olmak üzere genel olarak kalabalıklara sorular sordum.
En başta söylenen bu operasyonun siyasi bir operasyon olduğu idi. Kimse de dosyada şu varmış, bu varmış diye belirtmedi. Bir anlamda bu adımların İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı yürüyüşünde önünün kesilmesi için yapıldığı düşünülüyor.
Dolayısıyla ‘rekabet ortamının bu şekilde ortadan kaldırılmaya çalışılmasına’ seçmen çok ‘içerlemiş’ vaziyette.
Ve hemen “Parsel parsel satışlar, adrese teslim ihaleler, ihaleleri çoğunlukla aynı firmaların alması’ gibi birçok konu belirtildi.
Yani deniyor ki… “Yıllarca suyun başında olanların birçok dosyası ortaya çıktı. Ama bunlarla ilgili bir şey de yapılmadı.”
İşte bu yüzden de bu yapılan operasyon seçmen nezdinde ‘inandırıcı’ bulunmuyor. Ve kiminle konuşsam hemen şak diye siyasi operasyon diye belirtildi.
Sahayla ilgili tepkileri ayrıca yazmaya devam edeceğim.
Bu noktada şu soruyu sormadan olmaz sanırım…
Bu olanların önceden nasıl bir etki yaratacağı düşünülmedi mi? Yani seçmen nezdinde ters tepeceği düşünülmedi mi?
Düşünülmemiş olması pek rasyonel değil doğrusu. O zaman şöyle soralım… Dünya genelinde yaşanan olumsuz tabloyla ilgili yeni bir strateji mi kurgulanıyor?
Ve hatta buna göre adımlar atılmaya başlandı bile denilebilir mi?
Bu bağlamda geçenlerde okuduğum bir makaledeki şu cümleyi belirtmek isterim:
“Avrupa; Moskova ve Pekin'deki düşmanların tehdidi altında, bir taraftan da Washington'daki müttefikinden ayrılma riski altında.”
Bu cümle Avrupa’nın başta güvenlik konuları olmak üzere birçok konuyla ilgili başında büyük tehditlerin olduğu anlamına geliyor. Yani Avrupa’nın birçok konuda kendisini yenilemesi gerekiyor, ayakta kalmak için yeni stratejiler kurgulaması gerekiyor.
Amerika tarafına bakacak olursak…
Trump’ın gelmesiyle birlikte bütün ezberler bozuldu. Kural mural kalmadı da denilebilir.
Hatırlayalım… Trump’ın yemin törenini ‘küresel şirketlerin sahipleri’ büyük bir ilgiyle izlemişti. Bu ilgi boşuna değil elbette…
Çoğu devlet büyüklüğünde olan bu firmalar kendilerine muhtemelen ‘akbaba misali’ kaynak arayışı içinde.
Demem o ki… Kaba tabirle ‘orman kanunlarının’ geçerli olduğu bir döneme girmiş bulunmaktayız. Bir anlamda ciddi kapışmaların yaşanabileceği ‘yeni dünya’ dönemi de denilebilir.














