Bir adalet anlatısı; Rashomon

Bir cinayetin ardından dört tanığın sorgulanması sırasında, her bir tanığın gerçeği kişisel konumlarına göre kurgulayarak anlatmasıyla “Rashomon” tek gerçek inancına indirgenmiş Batı ussallığının yadsınışıdır. İnsan ilişkileri, gerçeklik üzerine söylemiyle “Rashomon”, sinema tarihinin en etkili filmlerinden biri olmasının yanı sıra, Doğu sinemasının bilincine varılmasında da ilk öncü filmdir.” Artun Eres

Japon yönetmen Akira Kurosawa’nın Rashomon’u 1951 Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü aldı. Bu filmle Japon sinemasını Batı’ya açmakla kalmadı, aynı zamanda Rashomon etkisi (Rashomon Effect) onun adını taşıyan psikososyolojik bir fenomen olarak sinema tarihinde yerini aldı.
Nesnel gerçekliğin imkansızlığı üzerine bir anlatı, bir deha olan film tüm zamanların en zekice kurgulanmış eserlerinden birisi şüphesiz. Akira Kurosawa’nın meşhur hümanizması ile kendi sinema tarihinin de alameti farikası olan deneysel anlatım tarzını birleştiren film, yönetmen olarak büyüklüğünün bir anıtı adeta.

Rashomon, bir asilzadenin cinayetinin öyküsünü dört farklı mahkeme tanıklığından, bir oduncudan, hayduttan, maktulün eşinden ve medyumdan geri dönüşlerle yeniden anlatan zamansız bir ahlak anlatısıdır. Filmin ana öyküsü, 12. yüzyıl feodal Japonya’sında geçer. Mantığın “gerçek tektir” söylemiyle, felsefenin “gerçeğin birçok veçhesi vardır” söylemi çarpışırlar adeta. Saldırıya ve cinayete tanıklık eden dört karakterden üçü yalan söylüyor olmalıdır. Yalan söyleyen kimdir?

Kurosawa, geçmiş ile bugün arasında gidip gelen bu çok katmanlı hikâye aracılığıyla, yalnızca karakterlerin güdüleri hakkında fikir vermek için değil, aynı zamanda adaletin çeşitli anlamlarını ve bunların etik değerleri yitirmiş bir insanlık üzerindeki etkilerini, kişiler aracılığıyla incelemek için sembolik sahneleri kullanır.

Kurosawa’nın ilgi alanları esas olarak insan doğasında var olan duygular olduğundan Rashomon’un gerçekle değil, insanın yanılabilirliği, sahtekârlığı ve bencilliği ile ilgili olduğu sonucu çıkar. Zira insanlar gördüklerine içsel olarak güvenirler. Rasyonel bakışın da mantrası olan deyimle “Görmek inanmaktır”. Kafa karışıklığıyla başlayan ve net bir cevaba götüren geleneksel polisiyeyi ters çeviren öyküsüyle Rashomon, daha fazla bilgi gün ışığına çıktıkça gerçeklerden daha da uzaklaşan bir kurgunun öyküsüdür. Peki gördüklerimizin gerçek olmaması, görmediklerimizin gerçekliğiyle nasıl çarpışır?
Kurosawa bu noktada karakterlerin bakış açılarını bulandırmakla kalmaz, izleyiciyi onlarla bölerek, hikâyeye kendi kişisel geçmişlerini ve deneyimlerini katmalarına izin vererek anlatır. Katmanlar halinde var olan gerçeği muğlak görüntüler, çelişkili tanıklıklar, kendi çıkarına hizmet eden motivasyonlar ve öznel hafıza aracılığıyla filtreler. Gerçeğin spekülatif bir sürü yanına tanıklık ederiz. Sahi biz neye inanırız?

Adalet kavramının, adaletin nasıl sağlanacağının veyahut sağlanamayacağının en muazzam anlatılarından birisidir Rashomon. Çünkü herkesin dünyasında doğrusu bencilliğiyle harmanlanmıştır. Tıpkı siyasi paradigmalarda olduğu gibi. Her şey ayan beyan ortadayken insan çıkarına teslim olmuştur ve dünyayı bu egoist tavırla okur. Bu şahsilik zamanla adalet kavramının içini boşaltan bir edim oluverir. Bizler sadece doğrunun bize yarayan kısmıyla hemhal oluruz. İşte bu çürümüşlüğü tersine giden bir seyahatle anlatır Kurosawa. İnsanlar adil değildir, birkaç insan adildir.

Yine de hala bir umudumuz vardır. Bir insan yaptığı yanlışlardan dolayı kendini suçlu hissedebildiğinde ve onları telafi edebildiğinde adalet sağlanır. Bu, adalet söz konusu olduğunda benliğin korunmasının öncelikli olduğu iki karakter üzerinden dile gelir. Ahlaki muhakeme yerine kişisel çıkar, eşin ve haydudun adalet anlayışını bozar. Düşük bir sosyal statüye sahip olmasına rağmen, oduncu ise -hümanist standartlara göre- özellikle sergilediği dürüstlük açısından olağanüstüdür. O her şeye rağmen rotası doğru olanı yapmak olan ahlaki pusulaya sahip bir karakter olarak hafızalarımıza kazınır. Aynı zamanda oduncu, bulduğu iyiliği insanlığa geri verme şeklinde farklı bir adalet tipini de örneklendirir. Burada Kurosawa’nın hümanizmasıyla bir daha çarpışırız. Sadece iyi insanlar adaleti sağlayabilir. Diğerleri ise eninde sonunda bu adalete muhtaç olur.

Rashomon’da adaletin insan yozlaşması betimlemeleriyle nasıl yepyeni bir anlam kazandığını görürüz. 12 Yüzyıl feodal Japonya’sından günümüze akan bu su, insanlığın hiç değişmeyen ahlaki zaaflarını tek tek yüzümüze fırlatır. Evet insanlık değişmez, insan belki.

“İnsanlar kötü şeyleri unutmak ve yalan da olsa iyi şeylere inanmak ister. Böylesi daha zahmetsizdir.” Rashomon

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum