Devrimini müziğiyle yapmış efsane; Camaron De La Isla

José Monje Cruz, ya da sahne adıyla El Camarón de la Isla, 5 Aralık 1950’de Güney İspanya eyaletlerinden olan Cadiz’in Sen Fernando kasabasında doğdu.

Cadiz’in işçi ve çingene banliyölerinde sepet dokuyan bir anne ve demir işçisi bir babanın 8 çocuğundan yedincisi olarak dünyaya geldi. Tüm ekonomik buhranlara, tecride rağmen hayata müzik ve dansla tutunan bu asimile topluluk için evleri, daimî bir uğrak yeri ve toplanma mekanıydı. Annesi de yanık sesiyle flamenko söyleyen bir kadındı.

Zayıf ve sarı saçlı bu çocuk karides anlamına gelen Camaron lakabını çocuk yaşta bu ortam içinde edindi. Sonrasında doğduğu yarımadaya telmihle De La Isla eklendi ve flamenkonun dehası Camaron de La Isla olarak müzik tarihine damga vuracak ismini edindi.

Yarımadada şöhreti onu, henüz 15 yaşındayken “La Venta de Vargas” denilen flamenko müzikhollerinde şarkıcı olmaya götürdü. Matador ve şarkıcı olma isteği arasında kaldığı o yıllarda daha reşit olmadan yolu bunların tek mümkün olabileceği yer olan Madrid’e düştü ve Camaron’un o büyük serüveni de başlamış oldu.

İç savaş sonrası İspanya…Toplumsal ve ekonomik dengeler sarsılmış vaziyettedir ve bunun bir tezahürü olan ahlaki açıdan yıpranma da zirvededir. Toplumun önemli bir kesimi tarafından desteklenen ve savaş öncesi düzensizliklere, ekonomik sorunlara çare olacağı düşünülen General Fransisco Franco bunların hiçbirisini başaramamış ve yaşam şartları daha da kötü bir hale gelmiştir.

Franco bu berbat yönetimi ve halkın her gün daha da kötüleşen fakru zaruretini milliyetçi hamasetlerle örtbas etmeye çalışır, bunun da en etkili yöntemi bir kutuplaşma ekseni yaratmaktır. Falanj Partisi ve ekseninde Franco, kültürel asimilasyon politikalarını teker teker, bazen açık bazen el altından devreye sokar. İlk adım olarak tek dil politikası yürürlüğe girer ve Kastilya dili haricinde her dil yasaklanır. Katalanca, Valencia ve Galiçya’nın dilleri, Bask bölgesinin dili olan Euskera’nın konuşulması bu dönemde tamamen yasaklanır.

Bu dönemden en büyük nasibini elbette çingene topluluklar alır. Ülkenin güneyine itilmiş ve kendi hallerine bırakılmış halde yaşamlarına devam ederler. Camaron’un başarısını anlatırken sadece devasa oktavdaki sesine, müzikalite olarak kültürün tüm öğelerini taşıyor olmasına ve Endülüs müziğindeki arabiyyâtı flamenko ile harmanlayarak aynı zamanda yenilikleri de müziğine eklemleyerek bir efsane olmaya giden yoluna odaklanmamak gerek. Söz konusu olan tüm bu başarıyı, böyle yasaklarla dolu, tecrit içinde bir zaman diliminde yapmış olmasıdır ve bu büyük bir savaştır. Hamasetle, kötülükle, haksızlıkla, eşit olmayan şartlarla…Ve tıpkı Bertol Brecht’in söylediği gibi “Savaş da aşk gibi. Mutlaka bir yolunu buluyor.”

Elbette kendisini efsane olmaya götüren yolu zamanın ve sonralarının en büyük flamenko gitaristi Paco de Lucia ile aralamıştır. İkisi birlikte flamenko sahnesini tersine çevirecek bir arayışa giriştiler. On yıl boyunca bu dinamik ikili, aralarında var olan garip müzikal kimyayı ortaya çıkaran bir dizi kayıt yayınlayarak flamenko sahnesine hâkim oldu. Flamenkonun geleneğe olan saplantısına da son verdiler ve yeni bir flamenko stili olan “Canasteros”u yaratmaktan, albümlerde synthesizer ve bas, çeşitli enstrümanlar kullanmaya kadar ileriye giden bir sürü yeniliğe yelken açtılar.

Cameron’ın sesinde zirveye ait olan her unsur vardı. Sesinin sarsıcı bir çığlık, sınırsız bir çingene yankısı ve ulaşılmaz bir derinlik olduğu hususen Paco de Lucia ile yaptığı ilk çalışmalarında açıkça görülüyor. Bunda Paco’nun teşviki onun da yorulmamışlığı söz konusu elbette. Ne yazık ki tarihin en ünlü flamenko ortaklığı da uzun yıllar sonra sona ererek ikisini de kendi yollarına uğurlamıştır.

Sonraki serüveni ise bir diğer başarılı gitarist olan ve Tony Gatlif’in Vengo filmine o ikonik giriş sahnesinde kilisede, Münşid el Âlemin olan Ahmad el Tûni’ye gitar çalan flamenkocudu Tomatito ile devam eder.

Tomatito ile olan birlikteliği onu dünya arenasına da açar. Artık kendi floralarından çıkarlar ve konser serileri başlar. Meşhur Montreux konser performanslarıyla birlikte turneler öyle bir ses getirmişti ki tüm dünya Camaron’u tanımıştı. Bu konser kaydı getirdiği sesten dolayı daha sonra albüm olarak piyasaya sürüldü. “Soy Gitano- Ben Çingeneyim” isimli şarkısını tüm dünyaya, Amerika’da dahi söylerken ve binlere söyletirken çingenelerin makus talihini de evrene anlatan bir adam olmuştu artık.

Savaşının da müzik sevdasının da önünde hiçbir engel tanımadığı Camaron, 42 yaşında kanserden vefat ettiğinde memleketi Cadiz’de günlerce sürecek infialler yaşandı. Neredeyse 50 bin kişinin izdihamıydı bu. İspanya devleti ulusal yas ilan etti.

O, flamenkonun efsanesi, “el mito”su olmaya devam ediyor. Topluluğunun bitmeyen ümidi, yerinin dolması mümkün olmayan Camaron’dur.

Ve bu dünyadan Camaron geçmiştir.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum