Bu kitabı okudunuz mu?

Yaşayan en değerli tarihçilerimizden Ahmet Yaşar Ocak’ın “Farklı Bir İslam Tarihi” adlı kitabından bahsediyorum.

İslam tarihi bizde ve tabii tüm Müslüman ülkelerde öteden beri en çok yazılan, okunan konulardan biri.

Eski usul menkıbe, kıssa, destan hatta keramet anlayışıyla tarih yazımı çoktan eskidi.

Sosyolojik, kültürel, siyasi şartlar ve aktörlerin karakterlerini esas alan ilmî tarihçilikte Ocak’ın bu kitabı bir zirvedir.

Ocak’ın kitabının “farklı” olmasını, kitabın tam isminde de görüyoruz: “Siyasal, Toplumsal, Kültürel Kırılmalar ve Dönüşümler Işığında Farklı Bir İslam Tarihi.” (İletişim Yay.)

TARİHE BAKIŞ

Hz. Osman’ın uzayan hilafet döneminde yüksek mevkileri kendi kabilesinden insanlarla doldurması, onlara bol bol “ihsan”larda bulunması, ardından gelen kanlı olaylar…

Eski tarihçilikte bu olaylar inanışlara göre anlatıldı, mezheplere göre tarih yazımı ortaya çıktı ve zamanla itikat haline geldi.

Kanlı kavgaları çok defa “içtihat farkı” deyip geçiştirildi.

Klasik tarihçilerin böyle çekingen tavrı hakkında Ocak, 12. Asırda yaşamış İbnü’l Esîr’i örnek gösteriyor. İbnü’l Esîr, “halifenin yakışıksız ve yersiz icraatı hakkında söylenecek çok şey olduğunu ama bunları anlatmadığını söylemişti.” (s. 59)

Ocak başka örnekler de veriyor. Tarihi olguların objektif metotlarla araştırılmasını savunuyor.

GÜÇ BOZAR…

Ocak’ı okurken aklıma geldi. İngiliz tarihçi Katolik Lord Acton Kilise’nin yolsuzluklarını, yozlaşma örneklerini yazmıştı. Yakın dostu Protestan Başpiskopos Mandell Creigton, bunları yazmanın kiliseye ve devlete güveni sarsacağını anlatan bir mektup gönderdi…

Lord Acton 5 Nisan 1887 tarihli cevabî mektubunda, tarihte, denetimsiz her gücün bozulduğunu, kilisenin bundan istisna olmadığını anlattı. “Sen öncelikle piskopossun, ben öncelikle tarihçiyim” diyerek meşhur cümlesini bu mektubunda yazdı:

“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar.”

Çünkü gücü kutsamak veya idealize etmek, denetimsizlik ve giderek yozlaşma, bozulma eğilimi yaratıyor. Dinî olsun, seküler olsun, bu böyle. Modern demokrasilerdeki “kuvvetler ayrılığı” ve “denetim ve denge” felsefisi, bu tarihi tecrübelerin eseri olarak 18. Yüzyıldan sonra adım adım gelişti.

MÜSLÜMAN KANI

Birkaç ay devam eden Sıffin’de toplam 300 bin Müslümanın savaştığını, 70 bin Müslümanın canını kaybettiğini ayrıntılarıyla yazan Ocak, Müslüman kılıcıyla can verenler arasında Ammar bin Yâsir ve İbn Sümeyye gibi büyük sahabilerin ve Bedir gazilerinin de bulunduğunu belirtir. Muaviye’nin ordusu yenilmek üzereyken, “Amr bin el-Âs’ın hilesiyle” yani mızrakların ucuna Kur’an sayfalarını takması üzerine Hz. Ali tarafının mağlup olduğunu yazar. Amr’ın diğer bir hilesi de hakem olayında Ebu Musa’yı Hz. Ali aleyhine kandırmasıdır.

“Amr’ın tarihsel ve sosyo psikolojik portresi”ni tahlil eden Ocak’a göre, “Amr Mısır’da öldüğünde çok zengindi. Nakit 300 bin dinara, 25 bin dinarlık yıllık gelire, ayrıca 200 bin dinara ve 1 milyon dirhem servete malikti.” (s. 138)

Kitabı okuyunca daha net gördüm ki, imparatorluk haline geldikçe, bu sistemi kuran “Arapların dâhisi” Muaviye’dir. Bizans ve Sasanilerde de siyasi güç büyük servetler kazandırıyordu.

Kitabın en geniş konularından biri Muaviye’dir.

TÜRKLER VE İSLAMİYET

Türklerin İslamiyet’e girişlerini anlatan Ocak, büyük tarihçilerimizden Zeki Velidi Togan’ın şu tespitini nakleder:

“Türklerin İslam’ı nihai surette kabul etmeleri, Doğu ve Güney Asya medeniyetinden ayrılarak Önasya medeniyetine iltihakları… böyle cihanşümul mikyasta cephe ve istikamet değiştirmek Türk milleti için hayırlı bir iş olmuştur…” (s. 386)

Ocak, tarihteki Türk devletlerinin kurulup yıkılmasının “yüzeysel” olduğunu, bir hanedanın çöküp öbürünün hakimiyet kurmasının, sosyolojik ve kültürel yapıda esaslı bir değişiklik yaratmadığını anlatır.

Bunun anlamı toplumsal durağanlıktır.

Ocak, İslam tarihinin dinin tarihi değil, Müslümanların tarihi olduğunu hatırlatarak şu hayati çağrıyı yapıyor:

“Müslümanlar artık tarihleriyle yüzleşmek zorundadırlar. Tarihçilerin görevi buna yardımcı olmaktır. Hakikate ulaşmak, problemleri görmezden gelmekle, anlamsız tevillerle eğip bükerek gerekçe üretmekle değil, ancak sorgulayıcı ve eleştirel bir yaklaşımla mümkün olabilir.” (s. 535)

Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Unutmayalım ki bugünkü iyi ve kötü tüm hallerimizin kökleri tarihtedir.

basliksiz-3-001.jpg

YORUMLAR (20)
20 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.