Mecânin-i kütübün Londra’daki yuvası

Oliver Darkshire’ın dünyanın en eski nadir kitap satıcılarından Sotheran’s Rare Books & Prints’i konu edindiği ‘Bir Nadir Kitapçının Talihsiz Serüvenleri’ kitabı Domingo Yayınevi’nden çıktı. Sotheran’s, gidip görmesek bile muhibb-i kütüb ve mecânin-i kütüb için mitik önemdedir. Darksiher, nadir kitap satan dükkânların karakteristik özelliği mecânin-i kütübe ikinci yuva olmasıdır diyor. Vaktiyle bizde Simurg Kitabevi öyleydi, ancak tartışılır. Bizde nadir kitap satıcısı maalesef yok gibi…

screenshot-14.jpg

1761 yılında İngiltere’nin York şehrinde kurulan dünyanın en eski nadir kitap satıcılarından Sotheran’s 19815’ten beri Londra’da faaliyet gösteriyor.

Geçen gün Oğuzhan Murat Öztürk ve Yahya Kemal Taştan ile Tünel’deki İstanbul Kitapçısı’na uğradığımızda, gözüme Oliver Darkshire’ın ‘Bir Nadir Kitapçının Talihsiz Serüvenleri’ çarptı, yazarın ‘Once Upon a Tome’ isimli çok satan kitabının çevirisi olup olmadığını merâk edip elime aldığımda yanılmadığımı anladım. İngilizcedeki ‘Once Upon A Tome’un alt başlığı ‘The Misadventures of a Rare Bookseller’ olmasına rağmen, kitabı dilimize çeviren Alican Saygı Ortanca’nın, belki de Domingo’nun editörünün tercihidir, sadece alt başlığı Türkçe baskıya isim yapıp ‘Once Upon a Tome’u atması ne kadar doğrudur, bilemiyorum. Oysa, İngilizcede ‘Tome’ kelimesinin, büyük kitap, cilt ve kapağı ciltli kitap gibi muhtelif karşılıkları bulunuyor, nadir kitap satıcılarıyla mecânin-i kütüb nezdindeyse çok daha derin bir anlam kazanmıştır. Oliver Darkshire’ın kitabını Sotheran’s Rare Books & Prints’i konu aldığından çok merâk ediyordum, çünkü Sotheran’s, gidip görmesek bile muhibb-i kütüb ve mecânin-i kütüb için mitik önemdedir, tıpkı Londra’daki Henry Pordes Books Ltd., Shapero Rare Books, Bryars & Bryars, Any Amount of Books ve Maggs Bros gibi, ayrıca dünyanın en eski nadir kitap satıcılarındandır, kuruluşu 1761’dir, York’tan Londra’ya taşınışı ise 1815’dir.

Oliver Darkshire kitap koleksiyoncuları için ‘Smaug’ ve ‘Drakula’ isimleriyle tuhaf bir ayrım yapıyor, bizdeki mecânin-i kütüb ve muhibb-i kütüb ayrımının yakınından dahi geçmez, onlar için söyledikleri daha fazlasını bildiğimiz şeyler, bu yüzden yazarın ayrımına çok takılmadım, ancak Oliver Darksiher’a hak verdiğim bir husus var ki, o da nadir kitap satan dükkânların karakteristik özelliğinin mecânin-i kütübe ikinci yuva olmasıdır, vaktiyle bizde Simurg Kitabevi öyleydi, ancak Simurg bir nadir kitap satıcısı mıydı yoksa ikinci el kitap satıcısı mıydı, tartışılır. Bizde nadir kitap satıcısı maalesef yok gibi, yıllar önce İstiklâl’deki Denizler ve Tünel’deki Librairie de Pera bu tanıma birazcık yakındılar, ama işte o kadar, birazcık yakın! Başlangıçta yazma eser alımı ve satımıyla uğraşanlara verilen sahhaf ismi bile bugün ikinci el kitap satıcıları için kullanılıyor, bana göre insanın sinirini bozan bir anlam değişimi.

Kitap bir iki bölümünün dışında beklentimin hayli altında kaldı, Büyüyenay’ın bastığı Necip Âsım’ın ‘Kitap’ını tekrâr tekrâr okumayı tercih ederim, dış basında neden bu kadar şamatası yapıldığına gelirsek de, anlamadım. Kitabın ‘Kendini Açıklamak’ bölümününse, Sotheran’s ile hiç mi hiç ilgisi yok, keşke kitaba dahil edilmeseymiş. Oliver Darkshire’ın ‘kitaplara düşkün bir eşcinsel’ olması ve ‘bir kocasının bulunması’ bir okur ve bir mecânin-i kütüb olarak beni ilgilendirmiyor, bunların sadece eşcinsellerin dünyasında ‘magazinel’ bir önemi olabilir. Bildiğim kadarıyla Oliver Darkshire 1994 doğumlu, yirmi bir yaşındayken yolu Sotheran’s’dan geçmiş, galiba bugün Manchester’da yaşıyor, ona ‘koca’ olan Josh’un ise bütün gün ‘Stellaris’ isimli video oyununa takılmasından biraz şikâyetçi gibi. ‘Bir Nadir Kitapçının Talihsiz Serüvenleri’ benim beklentimin altında kaldı ama bir başka muhibb-i kütüb veya mecânin-i kütüb sevebilir, yine de Sotheran’s için kitaplığımda bulunduracağım.

screenshot-12.jpg

TROÇKI SUİKASTİNE BİR BAKIŞ

Bir süre önce son romanımı Ötüken Neşriyât’a teslim ettim, editörüm Oğuzhan Murat hakiki anlamda bir editörlük örneği göstererek fazlalıkları dosyadan attı, ortaya çıplak bir ‘politik serüven’ kaldı. Romanımın kahramanı ferdiyetçi anarşist bir Türk, 1917’deki Rus İhtilâli’nde orada, ancak Lenin’in talimatıyla ilk GULAG hapishânesine tıkılıyor, on iki sene sonra Solovki’den firâr ediyor, İspanya İç Savaşı’nda POUM safında, oradan Meksiko’ya geçiyor, Meksiko’da Troçki suikastına tanık oluyor, ihtilâlde farklı bir kimlikle Küba istihbaratına çalışıyor, seksenli yaşlarında La Paz’daki büyük kumpası yaşıyor ve Ché’nin nasıl tuzağa düşürüldüğünü fark ediyor. Romanda anlattıklarım nedeniyle Oğuzhan ve Memduh’a bana Howard M. Sachar’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan bu yıl yeni baskısı yapılan ‘Avrupa’nın Katli’ kitabını hediye ettiler, kendilerine teşekkür ediyorum, ilk baskısını bir türlü alıp okuyamamıştım, almaya kalktığımdaysa baskısı tükenmişti. Yazarın, sosyalizmin 19’uncu asrın ikinci yarısında cümle ezilenlerin ve münevverlerin beklentisi hâline geldiği tezine büyük ölçüde katılıyorum, ancak bu beklenti nasıl bir ihtilâl düşüncesi etrâfında şekillendirildi, ayrı bir muammâ. Bana göre Rosa Luxemburg’un ve Lenin’in yerine Eduard Bernstein dinlenseymiş, sosyalizm ‘polis rejimi’ olmaz, milyonlar katledilmezdi. Bu yüzden kitabın ‘Sosyal Demokrasinin Beyaz Terörü’ kısmını hayli önemli buldum. Howard M. Sachar’ın Troçki suikastı için yazdıklarından çok şey doğru, ancak Sylvia Ageloff’u bir saftirik olarak değerlendirmesine hiç katılmıyorum, bence Sylvia Ageloff yüksek rütbeli, kurnaz ve oyuncu bir NKVD ajanıydı, Troçki’nin öldürülmek maksadıyla Meksiko’ya çekilmesi ise kusursuz bir NKVD operasyonu olarak görülmelidir. Bunun gibi kitapta ilginç bölümler var, Stefan Zweig bölümünün de lezzetinin farklı olduğunu belirteyim. ‘Avrupa’nın Katli’ni siz de bugüne kadar okumadıysanız, tam zamanıdır, yeni baskısını kaçırmayın.

screenshot-13.jpg

SAHHAFİYE KÖŞESİ

Bu haftanın sahhafiye köşesine gelirsek, ilk kitap olarak Münir Süleyman Çapanoğlu’nun ‘58’de Özakar Yayınevi’nden çıkan ‘Neyzen Tevfik’ini yazıyorum. Onun peşine Yavuz Selim Karakışla’nın ‘Pazarola Hasan Bey’ini koyun, ilk olarak 2006’da Toplumsal Tarih dergisinin 146’ncı sayısının parasız eki olarak dağıtılmıştı, seksen sayfalık harika bir kitapçıktır, bugünlerde sahhafların kapı önlerine koyduğu ‘çöp kitap’ sepetlerinde görüyorum. Hadiye Fahriye’nin 2002’de Bateş’ten çıkan ‘Tatlıcıbaşı’ kitabı artık bulunabiliyor mu, bilmiyorum, sahhafları sıklıkla gezmeme rağmen epeydir görmüyorum, nadir kitap olup çıktı. Mustafa Ragıb Esatlı’nın ‘Bir Devrin Tarihi’ni bulursanız sakın ha kaçırmayın, 2010’da Bengi Kitap Yayın basmıştı. Nefis bir kitaptır. Son kitabımızsa bir roman olsun, Henri Troyat’nın ‘Yaslı Kar’ı, ‘67’de Orhan Gürsel çevirisiyle Cem Yayınları’ndandı. Romandan ‘56’da sinemaya uyarlanan Spencer Tracyli ‘Dağların Fedaisi’ni de pek sevmiştim.

YORUMLAR (3)
3 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.