‘Evde kal’ tamam da nasıl?
Arnold Schwarzenegger bahçesindeki sıcak jakuzisinde elinde purosuyla herkese çağrı yapıyor: Evde kal.
Evinde tuvalet kağıdıyla başlattığı top sektirme challenge’ıyla Messi de tüm dünyaya “evde kal” mesajı veriyor.
Coldplay solisti, Anthony Hopkins evinden canlı yayında piyano çalıyor, Ethan Hawke instagram’dan takipçileriyle sohbet ediyor.
Onların mesajı da “Evde kal”ın.
Türkiye’de de sanatçılar, sporcular, gazeteciler, Instagram fenomenleri, akademisyenler tabii ki siyasetçiler herkesi evde kalmaya çağırıyorlar.
Ücretsiz film-belgesel arşivleri, online gezilecek müzeler, kitaplarını okurlara açmış kütüphanelerin linkleri havalarda uçuşuyor.
Büyük mağaza zincirleri tek tek, çalışanlarının ve toplumun sağlığı için dükkanlarını kapattıklarını açıklıyor.
Televizyonlarda, sosyal medyada her dakika insanlara evde kalmaları çağrıları yapılıyor.
Herkes haklı. Bu çağrılarla en doğrusunu yapıyorlar. Bu virüsün yayılmaması için sosyal temas kesilmeli, herkes evinde kalmalı.
Peki ya evde kalamayanlar?
Canı sıkılıp gezmeye çıkanları, hava güzel diye kendini banklara atanları, bir kahvehane, lokanta bulup oturmaya çalışanları kastetmiyorum.
Sahiden de evde kalacak lüksü olmayanları, evde kalanların evde kalmaya devam edebilmesi için evde kalmaması gerekenleri kastediyorum.
İki ay kapattık deyip evinde oturma lüksü, bütçesi olmayan, ay sonunda ödenmesi gereken kirası, çekleri, kredisi olan küçük ve orta düzeyli iş sahiplerini.
Evde kalanların istediklerini bulabilmesi için fabrikalarda, üretim alanlarında çalışmaya devam eden işçileri, çiftçileri, evinde kalanlara ulaşan tedarik zinciri kopmasın diye her sabah işine gitmeye devam edenleri.
Evde kalanların gidip ihtiyaçlarını satın aldığı marketlerin çalışanlarını.
Evde kalanların bir telefon uzaklarında canlarının çektiği yiyecekleri hazırlayan lokantaları, ekmekleri yapan fırınları, damacana su servisine devam edenleri.
Herkes dışarıya çıkmadan evden işlerini görsün diye bütün bu siparişleri taşıyan kargocuları, kuryeleri.
Evde kalanların evlerini temizleyenleri, yemekleri yapanları, çocuklara, hastalara bakanları.
Metrolarda, otobüslerde, vapurlarda çalışanları.
Evde kalanların elektriği, suyu, interneti, doğalgazı kesilmesin diye her sabah işe gitmek zorunda olanları.
Elinizde tuttuğunuz gazetelerin, izlediğiniz televizyonların, okuduğunuz internet sitelerinin yayına devam edebilmesi için günlük mesailerine devam eden gazetecileri.
Ve tabii sağlık çalışanlarını...
Evet kabul edelim ki “evde kal” maalesef bir orta ve üst sınıf çağrısı.
Evde kapandığında tek sıkıntısı can sıkıntısı olacaklar, memurlar, öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler, ofise gitmeyip işini home office olarak da yapabilecekler, dükkanını kapatırsa bir kaç ay idare edebileceklerin rahatça yapabildiği bir çağrı bu.
Ama yukarıda saydıklarımızdan bir kısmı evinde kalırsa, geri kalanlar evde kalmaya devam edebilirler mi?
Devam edebilir miyiz?
Peki evinde kalamayanlar ne olacak?
Bir dükkan sahibi evde kalırsa, ay sonunda çekinin ya da kredisinin zamanı geçtiğinde banka görevlileri, icra memurları da evde kalacak mı?
Kapatıp evde kaldıklarında AVM, mağaza, lokanta, cafe çalışanları maaşlarını almaya devam edebilecek mi?
Evlerde çalışanlara, ev sahipleri gelmedikleri günlerin parasını verecek mi?
Evde kalarak para kazanamayacak milyonlarca insan ne yapacak?
Faturalarını, kiralarını nasıl ödeyecek, market alışverişini hangi parayla yapacak?
Daha dün, her akşam ekranlarında insanlara evde kalmaları çağrısı yapılan bir televizyonun patronlarının İstanbul’daki inşaatında çalışan işçiler virüse karşı yeterli önlemler alınmadığı için iş bırakma eylemi yapıyordu.
Maalesef evde kal herkese hitap eden bir çağrı değil.
Böyle bir salgında daha fazla insanın evde kalmasını sağlamak ise evde kal çağrısı yapan hükümetlerin görevi.
Bu yüzden pek çok ülkede üst üste ekonomik destek paketleri açıklandı.
15 gün boyunca sokağa çıkma yasağı ilan edip, Fransızları televizyondan uyarılara uymadıkları için azarlayan Macron “evde kalın” derken “ Gaz, elektrik ve su faturaları askıya alınacak. Kapanan hiçbir dükkan, hiçbir şirket iflas etmeyecek. Hiçbir işçi işini kaybetmeyecek” de dedi ve 300 milyar euroluk bir destek paketi açıkladı.
Paket içinde evden çalışamayan ya da işe gidemedikleri için izinli sayılan çalışanların ve okulların tatil olması nedeniyle çocuklarına bakmak için işe gidemeyen ebeveynlerin maaşlarının devlet tarafından ödenmesi gibi doğrudan hayata temas eden somut destekler var.
Almanya’da Ekonomi Bakanı Peter Altmaier’ın açıkladığı ilk etapta 614 milyar dolarlık pakette de salgından etkilenen şirketlerin vergi ödemelerinin ertelenmesi, ücretsiz izne ayrılan ve işe gidemeyen çalışanların maaşlarının karşılanması gibi tedbirler yer alıyor.
İngiltere’deki Muhafazakar iktidar bile kendisinden beklenmeyecek sosyal bir adım atarak, işe gidemeyen, ücretsiz izne ayrılmış bütün çalışanların maaşlarının maksimum 2500 sterline kadar yüzde 80’inin devlet tarafından ödeneceğini açıkladı.
ABD Kongresi’nin her iki kanadının da onayladığı 1 trilyon dolarlık paketin 300 milyar doları küçük işletmelere doğrudan kredi olarak verilecek, geri kalanın çoğu ise yıllık gelirine göre her vatandaşa 1200 dolar, her çifte 2400 dolarlık destek çekleri halinde dağıtılacak.
İspanya’da açıklanan ülke tarihinin en büyük bütçeli destek paketinde de şirketlerin çalışanlarını işten çıkarmayıp ücretli izne çıkarması için devletin maaş desteği vermesi var.
Malezya’da özellikle yaz ayları yaşandığı için işsiz kalan turizm sektörü çalışanlarına maaş verilecek. Elektrik ve su bedelleri düşürülecek.
Kanada’da Başbakan Justin Trudeau’nun “İşinizi kaybedip, para bulup bulamayacağınızı düşünmeyin sadece sağlığınıza yoğunlaşın” diyerek açıkladığı pakette yine küçük işletme sahiplerine üç ay boyunca maaş verilmesi, işsiz kalanların başvurup destek alacağı bir fon kurulması gibi çözümler bulunuyor.
Türkiye’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 maddelik karşılığı 100 milyar TL olduğu söylenen bir paket açıkladı.
Küçük işletmelere kredi musluklarının açılması, SGK primlerinin altı ay ertelenmesi, işletmelere bankaların bu mücbir sebep yüzünden yaşanacak ödeme sorunlarında zorluk çıkarmaması, telafi çalışma süresinin dört aya çıkarılması gibi işletmeleri desteleyen, işsizliği azaltmaya çalışan düzenlemeler mevcut.
Maaşı 1000 TL’nin altında olan 600 binin üstünde emeklinin maaşı 1500 TL’ye çıkarıldı. Bu özellikle virüsten en çok etkilenecek yaş grubu için yerinde bir tedbir.
Ama pakette direkt harcamalardan çok verilen garantiler, vergi tahsilatı ertelemeleri, kamu bankalarına yükümlülüklerin yapılandırılması gibi nakit-harcama dışı adımlar mevcut. O yüzden öngörüldüğü gibi bütçeden 100 milyarlık bir harcama çıkmayacak.
Diğer ülkelerin açıkladığı paketlerdeki salgın yüzünden işsiz kalanlara, ücretsiz izne çıkarılanlara ya da evde kalanlara yönelik bir maaş desteği yok. Muhalefet partililerinin önerdiği elektrik, su, doğalgaz ödemelerinin belli bir süre alınmaması da pakete girememiş.
Bunun yerine Enerji Bakanı bir müjde olarak faturaların online ödenebileceğini ilan etti.
Özellikle böyle bir paketin içinde konut alımında kredi kullanım oranının yüzde 80'den yüzde 90'a çıkarılmasının ne işi olduğunu, insanları evde kalmaya ikna etmeye çalışırken iç hat uçuşlarında vergi indiriminin bu pakete nasıl girdiğini anlayabilen yok.
Karar’da dün İbrahim Kahveci’nin yazısının başlığı durumu net anlatıyordu: “Durum daha ciddi.”
Kahveci yazısını şöyle bitirmişti:
“Tekrar ifade etmek isterim: Açıklanan paket ile yaşanan ekonomik sıkıntı arasında çok ciddi fark var. Acil yeni tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır.”
Eğer yeni bir paketle bu fark kapatılmazsa, daha fazla sayıda insanı evde kalmaya ikna etmek mümkün olmayacak. Ve bunu yapmak için de fazla süre yok.
Evde kalabilenler ve evde kalamayanlar ayrımının netleştiği günlerden geçerken, salgın yüzünden daha fazla insan işini, işyerini kaybedebilir, mevcut ekonomik sorunlar derinleşebilir.
Sanatçılardan, gazetecilerden, doktorlardan, Instagram fenomenlerinden farklı olarak siyasetçilere “evde kal” derken bunu mümkün kılacak koşulları da sağlamak düşüyor.
Yoksa tabii ki “Lütfen evde kal” demek o kadar zor değil...