625 baz puan... Dabbetü’l arz gibi...
Merkez Bankası faizi 625 baz puan arttırınca şaştım kaldım. İnsanların ‘bekleniyordu böyle bir artış’ demeleri şaşkınlığımı azaltmadı.
Derler ki size, filan yere değişik bir mahluk gelmiş. Mavi renkliymiş, dişleri bakırdanmış, hem yüzüyor, hem uçuyor, hem konuşuyormuş.
İyi, tamam. Bunu işittiniz, görmeye gideceksiniz.
Yani göreceğiniz şeyin ne olduğunu biliyorsunuz.
Yani ‘bekleniyordu.’
Gittiniz.
Mavi, dişleri bakırdan, hem uçuyor, hem yüzüyor...
Beklemenize rağmen, o mahluku görünce şaşmaz mısınız?
‘Ne acayip mahluk’ demez misiniz?
Ben uzun zamandır bir anda yükselen böyle acayip bir faiz görmedim.
Yüzde bir, yüzde iki, sıkıntı büyük ve derin olduğu zamanlarda hadi yüzde üç.
Birdenbire yüzde altı nokta yirmi beş.
Demek ki 17,75’ten 24’e... Küüüt! Diye yükseldi.
Faiz zaten yüksekti. Artıştan evvel bir bankacı arkadaşa sormuştum, kaça olursa kaça olur falan diye...
Amaaan! Yanına yanaşılacak gibi değil.
Bankalardan borç morç alınmaz, aldın mı bir daha ipin ucunu yakalayamazsın.
***
Mısır’daki büyük dedenden miras falan kalacak da, anca öyle.
O da, mirasa, yolda izde ‘iyi saatte olsunlar’ teşkilatı çökmezse...
625 baz puandan sonra hepten felaket oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz-enflasyon, faiz-ekonomi ilişkileri konusunda benimsediği teori malum.
Faiz artınca enflasyon yükselir.
Faiz düşünce enflasyon düşer.
Ayrıca, faiz artınca sanayici kredi alamaz, yatırım yapamaz, ekonomi bozulur.
Bir puan faizin ekonomiye bilmem kaç milyar dolar zararı var.
Öteki teori, yani ekonomistlerin savunduğu teori bunun neredeyse tam tersi.
Faiz yükselince tasarruflar artabilir.
Yabancı para girişi artabilir.
Yabancı para çıkışı azalabilir.
TL’ye rağbet artabilir.
Harcamalar azalabilir.
Ekonomi yavaş yavaş kendisini tamir eder.
Biliyorsunuz, Merkez Bankası dövizin yükseldiği durumlarda faiz arttırmaya meyilliydi.
Bu yüzden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Merkez Bankası yönetimi arasında sorunlar çıkıyordu.
Maliye’nin ve Hazine’nin yönetimi Berat Albayrak’a verilince finansçılarla Cumhurbaşkanı arasındaki bu görüş farkının ortadan kalkmasını mümkün görenler oldu.
Doğrusu ben de buna ihtimal veriyordum.
Fakat, 625 baz puan dabbetü’l arz gibi birdenbire zuhur edince yanıldığıma kanaat getirdim.
***
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin imkanlarına rağmen, Merkez Bankası’nın kendi teorisine göre karar almasına fırsat verdi.
Ama, Merkez Bankası’nın yanlış yaptığına emin.
“Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Tersini diyorsan bu işi bilmiyorsun arkadaş.”
Devam ediyor.
“Sabrediyorum, ama sabır da bir yere kadar.”
Cumhurbaşkanı, bu tepkisiyle, “teoriniz yanlış çıkarsa günah benden gider” de demiş oluyor.
Yanlışsa, Merkez Bankası’na ait.
Bir bakıma, Merkez Bankası’nın bu tasarrufunu ‘devlet’ olarak üstlenmiyor.
Peki iki teoriden hangisi doğru?
Bu sorunun cevabını vermeye ehil değilim.
‘Dünya sistemi’nin içindeyiz. Makinanın nasıl çalıştığını ekonomistler elbette benden iyi bilir.
Fakat bir vatandaş olarak aklımın erdiği şudur.
Türkiye’nin ekonomi alanındaki sorunu, faizi kurcalayarak, parayı evirip çevirerek çözülmez.
Daha esaslı tedbirlerin alınması lazım.
Devlet de vatandaş da müsrif.
Devletin de vatandaşın da alışkanlıklarını değiştirecek tedbirler...
Reel ekonomiyi, üretimi, ürettiğimiz şeylerdeki katma değeri arttıracak...
Devletin de ahalinin de canını sıkacak... Faydasını iki gün sonra üç gün sonra değil, birkaç yıl veya birkaç on yıl sonra göreceğimiz tedbirlere ihtiyaç var.
Devletin iş modelinin milletin ihtiyaçlarını önceleyecek şekilde revize edilmesi, klasik müteahhit-bürokrat, müteahhit-siyasetçi ilişkisinin ıslah edilmesi lazım.
Bunlar ihmal edilirse sıkıntı gitgide büyür.