Deprem, bir beka sorunu

İrtibatı koparmamak lazım. Çünkü orada iyi insanlar var.

Memleketini düşünen, bir fikri olan, o fikri savunan, o fikrin muarızlarıyla tartışabilen, haber veren, haber dinleyen, lüzumu halinde dayanışmayı bilen, tek-tip olmayan, rengi, lezzeti olan insanlar var.

İlim adamları, edebiyatçılar, iş adamları, bürokratlar, edebiyatçılar, öğretmenler, öğrenciler... Eski ‘kıraathane’ geleneğinin devamlılığını temsil ediyorlar.

Alper Kanca ve Mehmet Ali Verçin haftada bir toplanılan bu mekanın belli bir düzen içinde, kakafoniye yol açmayan bir sohbet ortamı olarak mevcudiyetini sürdürmesi için bazı tedbirler almışlar.

Bunun nasıl olduğunu bilmiyorum. Eminim oradaki arkadaşların muvafakatıyla yapmışlardır.

Belki daha kıdemli, daha yaşlı, daha bilgili, daha hatırlı insanlar var. Var ki bazılarına abi diyoruz, bazılarına hocam diyoruz.

Ama dayatılan bir hiyerarşi hüküm sürmüyor.

Dolayısıyla, Alper’le Mehmet Ali bu topluluğa dayatılmış olamaz.

(Bu cümleleri yazarken ‘gülücük’ işareti yapmıyorsam da sessizce gülüyorum.)

Süleymaniye’deki Antik Kafe burası. Çorlulu Ali Paşa’nın, İlesam’ın, daha eskilere gitmek isterseniz Küllük’ün, Marmara’nın devamı.

Sondan bir önceki gidişimde Prof. Kemal Sayar depresyon ve benzeri haller üzerine son derece profesyonel bir sunum yapmıştı.

Bu, oradaki ortamın verimliliğini sağlayan bir uygulama.

Bu kez geciktim. Rahmetli Mehmet Niyazi Ağabey konuşulmuş benden önce. İki öğrencisi anlatmışlar, arkadaşlar dinlemiş.

Alper, “Sen de konuşmak ister misin Niyazi Abi’yle ilgili” dedi.

Mevzu aşağı yukarı kapanmıştı. “Burada herkes Niyazi Abi’yi benden iyi tanır” dedim.

Masa yeniden toplandı. Bu kez gündem olması beklenen Kuzey Marmara depremiydi.

İsmi de, yüzü de aşina bir Profesör.

Eminim, televizyon ekranlarında arz-ı endam eden deprem hocalarının hepsinden daha ehil.

Prof. Cenk Yaltırak. İTÜ’de hoca. Jeolog. Bir çok uluslararası ilmi çalışmada imzası var. Akademik özgeçmişindeki şu cümle, erbabı için ilmi ehliyetini gösterir zannediyorum.

“Yayınlarına aldığı 1079 atıf ile Researchgate üzerinde kayıtlı bilim insanları arasında ilk yüzde 12’lik dilim içerisinde yer alır.”

Cenk Hoca önceki akşam benim bir ezberimi bozdu.

Ben, geçenlerde yazmıştım, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra inşaatla ilgili mevzuatın düzeltildiğini, hiç olmazsa yeni binaların depreme dayanıklı olduğunu düşünüyordum.

Öyle değilmiş.

Bundan sonraki cümlelerim, Hoca’nın söylediklerinden mülhemdir fakat bana aittir.

Mazur görülsün, en azından bu sahada, ilgili terminolojiyi kullanamam. Kullanırsam sırıtır. İyisi mi kendi yazdığım gibi yazayım.

Ayasofya’dan Terkos’a kadar uzanan hattın güneyinin somut bir deprem riskiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor Prof. Cenk Yaltırak.

Bu eni konu bilinen bir şey.

İstanbul’da toplanma alanlarına AVM’ler yapıldı. Depremde insanların kaçacağı yer kalmadı.

Eh, bu da biliniyor, ama pek dillendirilmiyor. Kanaat önderi denilen zümre ‘AVM’ lafının zülf-i yâre dokunacağından korkuyor.

Ezberimi bozan şey şu.

Mevcut mevzuat, yani 17 Ağustos’tan sonra düzeltilmiş hali düşey sarsıntıları hesaba katmakla birlikte salınımları ihmal ediyormuş.

Binaları yıkan şeylerden biri fay kırılmasının düşey etkisi.

Fakat yer, kırılmayla bağlantılı olarak sağa sola, ileri geri hareket ediyor.

Mesela 8-10 metre ileri gidip sonra geri geliyor.

Sonra dediğim hepsi birkaç saniye içinde.

Mevzuat, bunu ya hiç dikkate almıyor ya da çok az dikkate alıyor.

Mesela zemin 10 metre gidip gelecekse, bunun sadece iki metresini hesaba katıyor. Böyle olunca, binalar çökmese bile devrilebilir.

Bu açıdan bakınca, durumumuz hiç iyi değil.

Yetkililer başlarına iş açacak projeleri sevmiyor.

Mesela Bursa için bir proje yapmışlar. Bursa ovasının bulunduğu yerde eskiden Ulubat, Manyas gibi bir göl varmış.

Bursa için yaptıkları projede yerleşim alanlarının daraltılmasını önermişler. Belediyenin hoşuna gitmemiş.

Kuzey Marmara için de çalışmışlar.

Yerleşim yerlerini deprem açısından risk taşımayan bölgelere mesela Orta Anadolu’ya kaydırıp Marmara’daki ‘4 Hollanda büyüklüğündeki’ verimli ovaları tarım için kullanmayı önermişler.

Buna da kimse kulak asmamış.

Şunu da söylüyor Cenk Hoca:

“Türkiye’nin asıl beka sorunu deprem.”

Senaryosu maalesef hiç iç açıcı değil.

Ama mutlaka, düşünmesi gerekenlerin, yetki ve sorumluluk sahiplerinin düşünmesi, bir şeyler yapması lazım.

Ben eksik anlatmış olabilirim. Cenk Hoca’yla, bu kez not alarak çalışıp yeniden yazmam gerekebilir.

Ama şunu söyleyeyim.

Durum anlattığımdan daha karmaşık ve daha ciddi.

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum