Erguvanlar giderken...

Erguvan mevsimi geldi, geçiyor. Pembe çiçecikleri haftaya dökülmeye başlar.

Nisan-Mayıs aylarında erguvan avına çıktığım çoktur.

Nedir erguvan avı diye soracak olursanız, böyle adlandırmıştım fotoğraf makinamı elime alıp boğaza doğru erguvanların resmini çekmeye çıkmalarımı.

Hatırası çoktur.

Bir gün, Rumeli Hisarı’nın kuzeye bakan burçlarının debinde, biraz aşağıda muhteşem bir erguvan yakalamıştım.

Gördüğüm en büyük erguvan ağacıydı. Ve o ağacın sunduğu, gördüğüm en muhteşem erguvan şöleniydi.

Resmini çekmiştim. Arka planda masmavi Boğaz... Perili Köşk...

Bir yıl sonra aynı yere gittim. Resmi daha çok ve daha güzel çekmek için.

Kurumuş erguvan.

Bu, benim hafızama İstanbul şehrinin önemli bir kaybı olarak yerleşti. Hala öyledir.

Farkındaysanız, bugün türkülerdeki şiire ara vermiş oldum.

Sebebi var.

***

İki hafta kadar önce Hasan Aycın’ın kızı sevgili Büşra’nın nikah merasiminde Büyüyen Ay Yayınları’nın Yayın Yönetmeni Mustafa Kirenci’yle karşılaştık.

Büyüyen Ay başarılı bir yayıncılık yapıyor. Bunu Mustafa’ya da söyledim.

Değerli dost merhum Akif Emre’nin kitaplarını da Büyüyen Ay basıyor. Bu, sadece yayıncılık değil, aynı zamanda vefakarlık.

Mustafa Kirenci, o karşılaşmamızda Akif Emre’nin ‘Aliya’ ve ‘İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname’ kitaplarını yayımladıklarını, bu kitapları bana göndermek istediğini söyledi.

Gönderdi de sağolsun.

Aliya’yı biraz meşk ettim. İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname’yi okudum.

Sıcağı sıcağına yazmak istedim.

Çünkü erguvan mevsimi geçiyor.

Her sene gözlüyorum erguvanların açışını.

İstanbul, biz güzelliğine bir şey katmasak da, sürekli çirkinleştirmeye çalışsak da güzel olmaya devam eder.

İstanbul’un güzelliği erguvanlarla tamamlanır.

Çiçekleri erguvanı andıran park bitkileri dikiyorlar. Onlar da İstanbul’un rengini açıyor. Güzel şeyler. Ama onları beklemezsiniz erguvan gibi.

Erguvanı beklemek başka.

Ruhu olan bir şeyi beklemek gibi erguvanı beklemek. Dostu, sevgiliyi beklemek gibi.

Ramazan-ı Şerif’i bekleyen var, beklemeyen var.

Bekleyenler için söylemiş olayım. Ramazan’ı, oruç ayını beklemek gibi.

Yalnız, Ramazan, biraz merasimle gider. Bayram olur, seyran olur, öyle gider.

Erguvan, sessiz sedasız, bir şey demeden, sizin dalgın bir anınızı bulur, kaybolur gider.

Nisan’ı unutmayın. Tabiat yeşillenmeye başlarken harika, sersemletici, sarhoş edici renkleriyle küçük küçük belirir erguvanlar.

Nisan’ın sultanı erguvandır. Mayıs’ın ortalarına doğru tek tük kalır. Haziran’da ilaç için bir tane bulamazsınız.

***

Akif Emre’nin erguvanın güzelliğindeki faniliğin üzerinde durması, görüşündeki hassasiyeti yansıtıyor.

‘Fena...’ Tam bize göre. Biz kullara göre.

Akif güzel görmüş.

‘İnce görmüş’ diye bir laf var, bilir misiniz? Şimdi uzun uzun tarif etmeyeyim.

İşte öyle, ‘ince’ görmüş.

İki yazısı var kitapta, erguvan ve fenaya dair.

“Erguvan: Fanilik Tadında Güzel/lik” ve “Erguvan: Fanilik Estetiği.”

İstanbul mimarisindeki ahşabın faniliğine değindikten sonra erguvanın faniliğine geçiyor Akif.

“Erguvan da bu anlamda fani bir güzellikti. Güzelliği ne kadar göz doldursa da onun zevkine erenler faniliğin idrakinde olurdu. Her an solmaya dökülmeye mahkum bir güzellik... Fanilik duygusunun estetiği... Tıpkı geçmiş zaman İstanbul’undaki fanilik estetiği gibi.”

“Erguvan, güzelliği kadar faniliği hatırlatan bir çelişkiyi taşır. Yılda bir kere ve çok kısa süreliğine yaşanan bir saltanattır onun güzelliği...”

Bir başka şey. Bunu bilmiyordum. Erguvan, Osmanlı döneminde baston yapımında kullanılıyormuş. Bakın Akif Emre buradan nasıl bir fanilik bağı kuruyor.

“Erguvan için kim ne derse desin, kim hangi şiiri yazarsa yazsın erguvan ağacının kullanım amacı çok da düşündürücüdür. Osmanlı döneminde özellikle baston yapımında kullanıldığını okuduğumda güzellik, fanilik, tarih, gelenek her şeyi özetleyen somut bir gerçeklik olarak çok çarpıcı geldi. Güzelliğin hüzünlü vedası belki de.”

İki sene oldu Akif Emre ahirete göçeli.

Tarihine baktım, 23 Mayıs 2017.

Erguvanlar giderken gitmiş Akif.

Güzellikleri gören bir adamdı...

Ahireti daha güzel olsun.

Not: Geçen pazar günü gazeteye bir hata sonucu bir yıl kadar önce yazdığım, başlığında rahmetli Erol Olçak’ın adı geçen yazım girmiş. İnternette düzelttik. Karar’ı sadece matbu nüshasından okuyan okurlarımız için özür dileyerek tekrar yayınlıyorum. Yusuf Ziya Cömert

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum