Hurafelerle aranız nasıl?
Çok kimse bu soruyu işitince kendisine kara lahana turşusu tattırılmış gibi ağzını yüzünü buruşturur.
Çok bilinçliyiz ya... Hurafeler dinimizi bozar ya... O yüzden bizler beriyizdir hurafelerden.
Ben, belki daha önce de yazmışımdır, severim hurafeleri.
Hurafeler, komplo teorileri gibidir. Gerçeğin yerine konulmamak kaydıyla bir zararı yoktur.
“Hurafesiz Müslümanlık olmaz” sözü, eğer başka sahibi çıkmazsa, bana aittir.
Ama inanmayacaksın hurafeye.
Mesela bin yıl önce veya beş bin yıl önce geliştirilmiş bir hurafe. Gerçek olmasın, antika değeri de mi yok? Yüz senelik kaseyi saklıyorsun beş bin senelik kıssayı nasıl kaldırıp atarsın?
Yeter bu kadar hurafe güzellemesi! Anti-hurafeci arkadaşlar kızacak.
Yazma Eserler Kurumu’nun bastığı kitapları benim kadar okuyan var mı bilmiyorum. Evde epeyce var. Elim erdikçe okuyorum.
Son baktığımda, Kısas-ı Enbiya’yı gördüm ve raftan indirip karıştırdım.
Aaa, güzel! Hem de çok Türkçe. Oturdum okumaya, elimden bırakamadım. Yazarı Hindi Mahmud. Afyon Karahisarlı. Uzun zaman 2. Selim’in maiyetinde bulunmuş. İnebahtı savaşında esir düşmüş. Esir düşüşünü söylediği beytine baksanıza:
“Gaza yolunda deryada dutuldum/Çok oynadımdı ol anda ütüldüm”
Yani adam güzel adam.
Levh’in, Kalem’in yaratılışını öyle bir anlatıyor, sanki yanındaymış.
Adem Aleyhisselam’ın yaradılışı... Topraktan ama nasıl?
Yedi kat yer var ya... Adem’in başı birinci kat yerden, boynu ikinci, göğsü üçüncü...
Sonra Havva’nın yaradılışı. Adem ile Havva’nın gök ehlinin şahitliğinde nikahlanışı...
Şeytan secde etmiyor, cennetten kovuluyor. Tekrar girip Adem’i kandırması lazım. Cennetin kapısında Tavus’la konuşuyor. Tavus “Rıdvan’dan korkarım ben” diyor, “seni anca yılan içeri götürür.”
Şeytan, yılanın ağzına giriyor.
“Dimiş dendanın arasında var yir/Sığarum ol araya beni ko dir.”
Şeytan içeri girince Havva’yı kandırıyor, Havva “Gendüm” danesinden yiyor. Adem’e de götürüyor.
“Gendüm” dediğimiz, buğday.
“Deve kuşı yumurdası kadar var/Ki her danesi buğdayın dir iy yar”
Buğday insanların hırsı ve hasedi yüzünden deve kuşu büyüklüğündeyken küçülmüş, küçülmüş, şimdiki haline gelmiş.
Her şey bir bir, aklınıza gelmeyecek ayrıntılara kadar anlatılıyor.
Habil’le Kabil’in kız yüzünden araları açılıyor.
Adem Aleyhisselam onlara kurban etmelerini söylüyor.
Habil çoban. Kabil rençber. Bir tepeye, Habil bir koç koyuyor, Kabil bir deste ekin.
Gökten dumansız bir ateş geliyor, koçu alıyor, ekini bırakıyor.
“Huda’nın emri Habil’e olundı/Ol koç göğe çıkub dört bin yıl durdu”
Ne oldu sonra o koç?
“İnen İsmail’e dinür o koçdur/Rıza-yı Hak’da olmak kula hoşdur.”
Görüyorsunuz, tek bir koç bile ziyan edilmiyor. 4 bin sene sonra İsmail’e indiriliyor.
Sözü fazla uzatmayayım. Nuh Tufanıyla ilgili daha önce başka yerde görmediğim bir ayrıntıyı nakledip mevzuyu kapatayım.
“Huda’dan emr olınur Nuh gemi yap/Benü emrüm ile derya ola ab”
“Bin arşun uzunı dimiş geminün/Eni de beş yüz arşun anı bilün”
“Ve yüksekliği üç yüz arşun ola/Ve yüz yigirmi dört bin tahta gele”
Neden yüz yirmi dört bin tahta?
Yeryüzüne gönderilmiş/gönderilecek her peygamber için bir tahta.
“Ve her tahtada bir Peygamber adı/Yazılsun eyleme iy Nuh inadı”
Nuh Aleyhisselam itiraz ediyor. Nerden bilecek adlarını?
“Dimiş ol denlü Peygamber ne bilem?”
Bir çaresi bulunuyor:
“Dimiş Hak, tahtayı yonmak senündür/Nebiler adını yazmak benümdür”
Nuh Aleyhisselam tahtaları çakmış, fakat açıklık var gemi tamamlanmamış.
“Ve dört tahtası eksik gelmiş anun/Görün siz kudretini ol Hudanun”
Neden eksik acaba dört tahta?
Hulefa-i Raşidin için olabilir mi?
“Çehar Yar içün dört tahta yonar/O tahtalarla tahkik gemi dolar”
Aynı kıssanın İmamiyye’ye göre geliştirilmiş bir versiyonu var mıdır acaba? On iki imam için on iki tahta?
Bilmiyorum.
Şeytan’ın, Nuh’un gemisine eşeğin kuyruğuna tutunarak girdiğini işitmiştim. Ama nasıl?
Şöyleymiş:
“Gemiye girmeğe merkeb çekinmiş/Yapışmış kuyruğuna İblis dinmiş
Dimiş Nuh merkebe dir gir i şeytan/Bu lafzı işidip girdi dir ol an”
Ayrıntıyı kaçırmayalım.
Nuh rahatsız oluyor şeytanın girmesinden. Nasıl girdin de beni mahzun ettin diye soruyor.
“Eşek kuyruğına yapışmış idim/Ki ‘gir şeytan’ didün ol anda girdüm”
Doğru mudur anlatılanlar?
Gerçekten öyle mi olmuştur?
Bilemeyiz ki?
Demiştim ya komplo teorisi gibi.
Belki, sormaya, sorgulamaya mecalimiz olursa, Ahirette öğrenebiliriz.