Kur’an’ı niçin anlayalım?
Kitabı okurken, Bauer’in veya İbn Ceziri’nin yaklaşımını kendime daha yakın görüyorum.
Müphemliğin sağladığı seçenek zenginliği harika.
“Zamanlar ötesi bir anlam potansiyeli atfettiğimiz metinlerin, onları ilk dinleyenler için ifade ettikleri anlama indirgenemeyeceğine de dikkat çekelim.”
Bunu daha çok eski edebi metinler için söylüyor Bauer. Ama buradan Kur’an-ı Kerim’e de geçiyor.
“Kur’an metninin zamanlar ötesi bir anlam potansiyeline sahip olduğunu kabul etmek, yorumların zamana bağlılığını aşmanın belki de tek imkanıdır.”
Bu da güzel.
Hani tarihselcilik var ya. Tarihe bakıyorsun, bakıyorsun. Ayet ne zaman nazil olmuş, Sahabe ne yapmış, ne anlamış.
Bakıp bir yorum getiriyorsun.
Çok faydalı.
Ama niçin insanların senin tarihte bulduğun yorumun dışına çıkarak düşünmelerinde sakınca görüyorsun?
Bırak düşünsün adam?
Yani benim tabiatıma uygun müphemlik.
Ama bir taraftan da mütereddidim.
Bu yaklaşım, bizi, sadece araştırma, merak, nostalji, tarih konusu olabilecek bir İslam’a doğru mu iter?
‘Bütün kitaplar tek bir kitabın daha iyi anlaşılması için okunur.’
Bu, İz Yayıncılık’ın sloganı. Aklımda, İlhan Kutluer buldu diye kalmış.
Doğrusu güzel slogan. Hala eskimedi.
Kur’an’ı anlamak diye bir meselemizin olması bence iyi.
İnsanlar okusun Kur’an-ı Kerim’i. Anlasın. Bir daha okusun, biraz daha anlasın.
Da, ne yani?
Anlaya anlaya ipin ucunu kaçırma ihtimali yok mu?
İpin ucu ne?
İpin ucu, iman etmek, güzelce iman etmek.
Sonra ettiğin imanla mütenasip bir hayat sürmek.
Kula kulluk etmemek. Allah’tan başkasına rüku, secde etmemek. Namazını, orucunu, zekatını, ibadetin ruhuna uygun şekilde yerine getirmek.
Haram yememek.
Allah rızası için veya başkasının rızası için üç kağıtçılık, hırsızlık etmemek veya ettiğin hırsızlığa kitaptan sünnetten kılıf bulmamak.
Allah’ın ayetlerini ucuza satmamak.
İnsanların senin elinden ve dilinden emin olması. Yani güvenilir olmak.
Kötülük yapmamak. İyilik yapmak.
Bunun gibi, çok anlaşılır, kimsenin anlamak için süper zekalı, çok yüksek IQ’lu olması gerekmeyen şeyler.
Allahu Teala Kur’an’ı Kerim’de ne diyor?
Yani tam olarak ne diyor.
Yani kesin olarak ne diyor?
Nasıl anlamak lazım?
Nasıl anlamamak lazım?
Bir anlama ihtisasının, anlama ‘kompetan’lığının, anlama profesyonelliğinin peşine düştüğümüz zaman daha hayati ve basit... Din kadar sade olan alandan çıkar mıyız?
Hayır, çıkmayız.
Yani çıkmaya mecbur değiliz.
Hem mü’min hem alim olunabilir. Veya hem ahlaklı hem alim.
Devamı da var.
Hem ahlaklı hem zengin, hem ahlaklı hem güçlü, hem ahlaklı hem fakir, hep ahlaklı hem politikacı, hem ahlaklı hem gazeteci, hem ahlaklı hem doktor, avukat, hakim ve saire olmak en azından teorik olarak mümkün.
Dijital çağı ‘mü’min’ olarak idrak edebiliriz.
21. Yüzyılı, 22., 23. Yüzyılı...
Olabilir bu.
Ama elimiz işte gözümüz oynaştaysa...
Yani ‘din’i hiç de ulvi olmayan gerçek maksadımızın hizmetine tahsis ediyorsak...
Kullanıyorsak...
Çoktan savrulmuşuz, haberimiz yok.
Kur’an’ı anlayanlar bu numarayı daha iyi başarır mutlaka.
Ama bunun için mi anlayacaktık Kur’an’ı?