Ofsayta düşersem ibret alırım

Trump FETÖ’yü verir mi? Vermez.

Belli ki ABD’de bir kesim belki 40 senedir FETÖ’ye yatırım yapmış. Yatırımın şu anda karlı olmadığı düşünülebilir. (Bundan emin değilim. Örgütün bazı unsurları hala kullanılabilir durumda.)

Türkiye’de aldığı kuvvetli darbeyi göz önünde bulundurarak, artık FETÖ yatırımının ‘rantabl’ olmadığını varsaysak bile, FETÖ’yü vermenin ABD açısından başka bir sakıncası var.

ABD, geleneksel olarak, birçok alanda bu tür yatırımlar yapıyor. Eğer FETÖ’yü verirse, ABD’nin bu tür yatırımların piyasasında kredi notu düşer.

Trump’ın umrunda olmayabilir FETÖ. Sonuçta, yatırımı kendisi yapmadı.

Fakat, ABD’deki başkanlık sistemi, Başkan’ın istediğini alıp istediğini vermesine müsait değil.

Trump’ın, yasal süreçler sonunda gereğinin yapılacağına dair ucu açık bir beyanda bulunması zevahiri kurtarabilir.

***

Rıza Sarraf davasında Türkiye lehine bir ilerleme sağlanabilir mi?

Bu da çok zor.

Öyle görünüyor ki, Rıza Sarraf dosyasına ABD’deki FETÖ’cüler mihmandarlık ve asistanlık ediyor.

Trump, eski Savcı Bharara’yı görevden aldı. Böyle bir yetkisi var. Fakat yargı sürecini etkileyecek bir müdahalede bulunması mümkün değil.

Hiç mi böyle bir şey olmaz?

Yani, herhangi bir ABD Başkanı, FETÖ’yü iade etmek veya Türkiye’yle ilişkilerini haleldar edecek bir dava sürecini yönlendirmek türünden hiç mi bir şey yapamaz?

Yapabilir.

Yapmıştır da.

Fakat Trump ABD’deki statüko tarafından henüz hazmedilmedi.

Sınırlı da olsa, bir ‘meşruiyet’ sorunuyla karşı karşıya.

Onun hakkında, “Suriye’deki sırlarımızı Rusya’ya sattı” diyenler bile oldu.

Kısacası, Trump’ın ‘yeri dar.’

Trump, dış politikada daha geniş bir hareket alanına sahip. Belli ki Obama döneminde oluşturulmuş politikalarda bazı değişiklikler yapmak da istiyor.

İran’dan ve İran’ın lehine sonuçlar doğuran politikalardan hoşlanmıyor.

Suriye’de, Obama’ya göre daha aktif olmaya yatkın. Bunu da, Esad’ın hava üssüne yaptığı bir operasyonla gösterdi.

Fakat, Pentagon, sanki Trump’u, hissettirmeden Obama politikalarına doğru çekiyor.

Sanki Trump, dış politikada tedricen Obamalaşıyor.

***

Böyle bir atmosferde, Türkiye, konuyu Trump’ın masasına koydu.

Türkiye’nin Suriye konusundaki mesajı o kadar açık ve anlaşılır ki, bu mesaja yuvarlak bir cevap verilmesi mümkün değil.

Ya evet dersin, ya hayır dersin.

‘PYD teröristtir. Burada birlikte çalışabiliriz. PYD’ye ihtiyacın yok’ diyor Türkiye.

Bu mesaj, hiç kesintiye uğramayan bir altyazı gibi, Türkiye-ABD ilişkilerinin her safhasında veriliyor.

Buna rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yola çıkacağı günlerde ABD, PYD’ye ağır silahlar verdi.

Arkasından, durumu tamir etmeye matuf açıklamalar yapıldı. Nasıl açıklama? PKK’ya karşı anlık istihbarat desteği.

Çelişkiyi daha da artıran bir açıklama bu.

Adama silah veriyorsun, bize istihbarat.

Görüşme öncesi ABD ve dünya basınında çıkan yazılar soğukkanlı ve makul. Bu iyiye alamet.

(Bir de FETÖ yazısı var. 15 Temmuz’u sanki kendisi yapmamış. Pişkinlik, bu kadar olur!)

Şimdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump’la görüştükten sonra, Obama’dan miras kalan politikalarda bir değişiklik olacak mı?

Evvela olmaz. Yani şimdi olmaz.

Olursa, zamanla olur.

Zikzak değil. Viraj da değil. Yakından bakılınca düz bir çizgiye benzeyen, geniş bir kavis. Bu mümkündür.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmesi, eğer Trump yeni politikalar için yeni verilere ihtiyaç duyuyorsa, Trump’a o verileri sağlamış olacak.

Görüşmede sürpriz olur mu?

Zannetmem. Ama, iyi bir sürpriz, Türkiye lehine bir sürpriz olacaksa olsun.

Bu yazı, Erdoğan-Trump görüşmesinden saatler önce yazıldı. Yani, bugün bu yazıyı okuyanlar, görüşmelerin safahatını ‘şu andaki ben’den daha iyi biliyor.

Yani, ofsayta düşme ihtimalim var.

Olsun. Ofsayta düşersem ibret alırım.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum