Sezai Karakoç’un şiirleri ve şehirleri

‘Alınyazısı Saati’ yaralı coğrafyamızın şiiridir.

Kudüs’ü konuşmuştuk. Hatta Nuri Pakdil’in ‘Anneler ve Kudüsler’ini, Akif İnan’ın Kudüs’ünü bu sütunda yazmıştım.

Böyle şiirler Kudüs için yaptığımız yürüyüşlerde keşke okunsaydı.

Biz, ‘aksiyon’umuzla fikrimizi, sanatımızı, edebiyatımızı bir araya getirmekte maalesef başarılı değiliz.

Sezai Karakoç’un Alınyazısı Saati de Kudüs’le başlıyor.

“Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir.

Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.

Altında bir krater saklayan şehir.

Kalbime bir ağırlık gibi çöküyor şimdi.

Ne diyor ne diyor Kudüs bana şimdi

Hani Şam’dan bir şamdan getirecektin

Dikecektin Süleyman Peygamber’in kabrine

Ruhları aydınlatan bir lamba

İfriti döndürecek insana

Söndürecek canavarın gözlerini

İfriti döndürecek insana

***

“Gülle kusuyor ana rahmi

Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var

Uçak var gök yok utanç var”

Sonra Bağdat. Bombalar altında yıkılan Bağdat.

“Devrilen her taş benim taşım

Yıkılan her ev benim

Benden yıkılıyor hepsi ben yıkılıyorum”

Ve Şam.

“Ben Şam’ı bin yıl öncesinden bilirim

Annemin sütü kadar yakın bana”

“Yeniden doğuş diriliş suru çalınca

Benim geri döneceğim şehir Şam’dır

Bir Başşehre döner gibi dönecek askerler

Belki yorgun fakat neşelerin en neşesiyle”

Mekke’yi ve ‘medeniyet’in doğum yeri Medine’yi başa yazalım.

Hemen ardından Kudüs, Bağdat, Şam. Ve elbette, bu şehirlerin kardeşi İstanbul.

Medeniyetimizin abide şehirleridir bu şehirler.

Ve bu şehirler, Sezai Karakoç’un şiirine ve fikrine hiçbir şeye işlemediği kadar işlemiştir.

‘Yaralı coğrafyamız’ demiştim ya...

Sezai Karakoç’un bu şiirleri yazdığı günlerden daha acılı, daha zorlu günlerdeyiz.

“Bırak ben ağlayayım/Esir pazarında satılan Afganistan’a/Açlıktan milyonları kırılan Afrika’ya/Filipinler’e/Habeşistan’a Eritre’ye Filistin’e”

Şairane bir soru olmayabilir. Ama, sorumlu bir şair sorusu. Bazen, acil durumlarda sözü dümdüz söyler Sezai Karakoç.

“Ey İslam ülkeleri/Birlik sizin ana ilkenizken/Paramparça oldunuz/Niçin ve neden”

“Her gün biriniz bir ziyafet konusu/Kurda kuşa/Kalanlarınız da giriyor sıraya”

Biz, Sezai Karakoç’un aşağı yukarı 40 yıl önce haber verdiği felakete 40 yıldır her gün tanık olmuyor muyuz?

Karakoç, (ister Hassan Bin sabit’ten başlatın, ister İmam Busiri’den...) kendi şiirinde şiir geleneğimizi dirilten bir şairdir.

Anahtar kelimemiz ‘Diriliş’tir.

Kalemi eline aldığı ilk günlerden beri ‘Diriliş’e çağırır Sezai Karakoç.

İsterseniz, şiirlerinin tamamını topladığı “Gün Doğmadan” kitabını ‘Divan’ olarak kabul edin.

Kitabın içindeki ‘Leyla ve Mecnun’ da bu gelenekteki ‘mesnevi’nin bir misalidir.

Şiirde yaptığını fikirde de yaptı Sezai Karakoç.

20. Asırda, şiirimizin üzerine ipek bir tül gibi dökülen şiiri, sahih ve nezih, yani kire, pasa bulaşmamış ‘Diriliş’ fikri ile birbirinin mütemmimidir.

Şu yazdığım birkaç yazıda birkaç misalle Sezai Karakoç’un şiirleri hakkındaki hislerimi söylemiş oldum.

‘Kuramsal’ bir dil kullanmadım.

Gönlümden ne geçtiyse onu yazdım.

Mutlaka eksik yazmışımdır. Şu anda ‘Balkon’ şiiri aklıma düştü mesela. Sezai Karakoç’un, “Evleri balkonsuz yapan mimarları alnından öptüğü” Balkon şiiri.

Ah, bir de duygunun ve ritmin harika örüldüğü ‘Ping Pong Masası.’

Benim eksiklerimi, şiirin ve kalemin kadrini bilenler tamamlasın.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum