Tanıktır, Erdem Abi’nin şiiri eski ahvalimize
Ozaman daha ümitliymişiz. ‘Ütopya’mız ellenmemiş.
Ütopya da neymiş? Bize yakışmaz!
Oğlum, gerçekti...
Kullandılar.
Kullanıp kullanıp hırpaladılar.
Şimdi ütopyadan bile uzak, ‘esatir el-evvelin’ gibi bir şey oldu.
“Yeryüzü bana mescit kılındı
Ant verdim toprak şahit tutuldu”
Diye başlıyor Erdem Bayazıt’ın ‘Sürüp gelen çağlardan’ şiiri.
Şimdi sor bakalım, spekülatörlere, yeryüzü ne kılınmış?
Arsa mı? Kupon arazi mi?
“Çün defterler açılıp hesap soruldukta
Yetimin hakkı soruldukta, yoksulun hakkı soruldukta
Milletim omuz omza verip
Kıyama duruldukta...
‘Yememiştir hiç kimse
Elinin emeğinden daha hayırlısını’
Diyerek
Şafak gibi alınlara terle yazılmış
Hakkın mutlak ölçüsü
Elbet benim işçilerim çekecek
Emeğin kutsal direğine.”
***
Siyah üzerine beyaz yazıyla, girip çıktığımız mekanlarda, duvara asılı görürdük. Ter ü taze dimağımıza, ruhumuza, ne hoş gelirdi.
“Dünyanın kalbini dinle geliyor adım adım
Dallar meyvaya dursun toprak tohuma dursun
İnsan barışa dursun selama dursun zaman
Sabır, savaş, zafer. Adım Müslüman.”
Ezmanın tagayyürü ile ahvalin tagayyürü de inkar olunamaz.
Tanıktır, Erdem Abi’nin şiirleri eski ahvalimize.
Anıt gibi bir şiir daha.
‘Sana, bana, vatanıma, ülkemin insanlarına dair’
“Telgrafın tellerini kurşunlamalı” diye başlıyordu ve devam ediyordu.
“Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorinde
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden alınmıştır.”
Herhalde bu şiirin hafızalarımıza en çok kazınan yeri kadınlardır.
“Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.”
Kuvvetli bir sesi var Erdem Bayazıt şiirlerinin.
Meydanlarda okusanız olur.
Kendi içinize doğru okusanız da olur.
‘Sebeb Ey’in bende hatırası var. Önemsiz bir şey ama hatıra işte.
Erdem Abi’nin şiirlerini dergilerden okuyoruz.
“Sebeb Ey” diye bir kitabı varmış ama mevcudu yok. Yeni basılıyormuş.
Biz de bekliyoruz. Bir kitabı beklemek, güzel şey, tadan bilir.
Derken Sebeb Ey, geldi Gazve Kitabevi’ne. Hemen aldım.
Yanımda, şiirle pek arası olmayan bir arkadaşım var. Biraz molla.
Aldı elimden kitabı, adını okuyor.
‘Sebeb Ey’ kelimesi kapağa iç içe müteaddit defa basılmış. Bir yazı öbeği halinde.
Arkadaşım, ‘Sebeb Ey sebeb ey sebeb ey...” diye neredeyse hepsini okudu.
Sonra “Bu ne biçim kitap?” dedi.
Dedim ki, “Hepsini okuma, bir tanesi yeter.”
***
Erdem Bayazıt’ın ‘Ölüm Risalesi’ ölümün en mü’mince yazıldığı şiirdir.
“Ansızın gelir ölüm
Apansız biter sınav
Bir elektrik kesilmesi gibi
Kesilir tul-i emel”
Bu şiirin bir parçası, sanki ‘Bulmak’ta:
“Ölüm bize ne uzak ne bize yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm.”
Sen gittin. Biz de eskidik be Erdem Abi!
Mavera’nın idarehanesini evvelce yazmışımdır, tekrar resmetmeyeyim. Orada kapıdan girince en soldaki masada Erdem Abi otururdu.
Odadakilerin en ‘baba’sı, en ‘babacan’ı.
Bizi dinlediler, bize katlandılar, bize cevap verdiler, bize hatırımızı sordular, hiç yüksünmediler.
Allah, ahirete göçenlerinden de sağ olanlarından da razı olsun.