Voltaire’dan yana rahat olun!

Hukuk, adalet, insan hakları, çevre, ifade özgürlüğü, demokrasi... Bunlar iyi şeyler.

Keşke insanlar, bu kavramları kullanırken hep iyi niyetli olsalar.

Hukuku savunduğunu gördüğümüz bir siyasetçi veya diplomat, tezini savunurken gerçekten samimi olsa.

Herhangi bir uygulamaya insan hakları açısından eleştiri getirenler, gerçekten bahsettikleri insan hakları ihlallerinin giderilmesi için çalışıyor olsalar.

İfade özgürlüğü bayrağını sallayanlar, bayrağı, gerçekten sadece kendisinin değil, başkasının da ifade özgürlüğü için sallasalar.

Demokrasi diyenler, demokrasi kelimesini, yönetime sırf kendi taraftarlarının iştirakini savunmasa, başkalarının da iştirakini gözetse.

Yok öyle bir şey.

Voltaire’ın, “Fikirlerinize katılmıyorum ama, fikirlerinizi ifade etme özgürlüğünüz için canımı veririm” sözünü insanlar, genellikle, kendi ifade özgürlüklerinin sınırlandırıldığını düşündüklerinde nakletme ihtiyacı duyarlar.

Başkasının özgürlüğü için asla böyle bir zahmete girmezler.

Ama rahat olsunlar.

Bu sözün gölgesinden kurtulmak için bir bahane bulabiliriz.

Voltaire, böyle bir söz söylememiş.

Bu sözü, Voltaire’den iki yüz sene sonra biyografisini yazan Evelyn Beatrice Hall isimli bir zat Voltaire’e yakıştırmış.

Ohh! Şimdi rahatız.

Voltaire’in baskısından kurtulduk!

Gerçekte, hiçbir hak-hukuk, ifade özgürlüğü münakaşasında Voltaire’in baskısı yoktu ve Voltaire, canı yananların dışında kimsenin umurunda değildi.

Yargı bizi kolluyorsa, bize pozitif ayrımcılık yapıyorsa, bir hukuk sorunu, bir adalet sorunu yoktur.

Ya başkası için?

Bana ne, başkası başkasıdır.

Biz rahatsak, herkes rahattır.

Biz zenginsek herkes zengindir.

Biz güvendeysek herkes güvendedir.

Dolayısıyla, gözetmemiz gereken şey, kendi rahatımız, kendi huzurumuz, kendi güvenliğimizdir.

Başkası için insan hakları isteyen, başkası için ifade özgürlüğü isteyen, hukuk isteyen, adalet isteyen, 21. Yüzyılın cari standartlarına göre salaktır.

Bu cümleleri, dünyanın herhangi bir tarafını ayırmadan, hem memleketimizin, hem yerküremizin umumu için sarf ettim.

Elbette, bütün genellemeler gibi, bunun da istisnaları vardır.

Herkes kendisini ‘müstesna’ zanneder.

Maalesef, istisnalar çok azdır.

***

Kötü bir tablo çizdim değil mi?

Farkındayım.

Bu kötü tablonun kötü bir detayını da göstermem lazım.

Genellikle, Batı’da bu işlerin daha ciddi, daha hassas olduğu düşünülür.

Buralarda bir sıkıntı çıkar ortaya, alır onu Avrupa’ya göstermeye çalışırsın.

“Avrupa, Avrupa duy sesimizi” kompleksi.

Halbuki, Avrupa veya Amerika, işine geleni duyar, işini gelmeyeni duymaz.

Biz bile, 28 Şubat’larda başörtüsü sıkıntısını Avrupa’ya şikayet ettik.

Adamlar ne yapsınlar senin başörtünü? Çok umurlarındaydı!

Dürüp büküp koltuğumuzun altına sıkıştırdılar.

Gerçekte, bizim demokrasimiz, bizim insan haklarımız, Batı’nın pek umurunda olmaz.

Mırın kırın etseler de bizimle çalışırlar.

Dünyada iş tutmadıkları kimse var mı?

Amerika, Avrupa, bizi bu konularda rahatsız ediyorsa, genellikle başka bir sıkıntısı vardır.

Veya bizimle başka bir sorunu.

Belki kendi iç politikaları, kamuoyları.

Belki para pul, alışveriş meselesi. Veya başka bir menfaat.

O sorunları çözülüyorsa, bizimle fazla uğraşmazlar.

Hepsinin dini imanı paradır.

Paran varsa, adamların mamullerine pazar olma kabiliyetin varsa, iş veriyorsan, sağda solda armudun sapı, üzümün çöpü deseler bile seninle iş tutarlar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.