Şerif Hüseyin İzmir Marşı’nı dinlerken

Beşir Ayvazoğlu

Son günlerde, Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı’nın bir twiti üzerine Medine Müdafii Fahreddin Paşa’nın kahramanlığı, İngilizlerin vaadlerine kanarak Osmanlı Devleti’ne ihanet eden Şerif Hüseyin’e bağlı kuvvetlerin kuşattığı Medine’yi çok zor şartlarda iki yıl boyunca nasıl kahramanca savunduğu, meşhur çekirge tamimi ve peygamberimizin türbesindeki mukaddes emanetleri İstanbul’a nasıl gönderdiği hakkında çok yazıldı ve konuşuldu. Ben ne yazabilirim diye arşivimi karıştırırken Feridun Cemal Erkin’in Dışişleri’nde 34 Yıl isimli hatıratından uzun bir pasajı not ettiğim word dosyasına ulaştım. Bu pasajda Şerif Hüseyin’in derin pişmanlığına ve hazin sonuna dair ilgi çekici bilgiler verilmektedir.

***

Şerif Hüseyin, 1891 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından İstanbul’a davet edilmiş, peygamberimizin soyundan geldiği için büyük saygı, iltifat ve himaye görmüştü. Hüseyin’in bu zorunlu misafirliği tam on sekiz yıl sürdü ve amcası Şerif Abdiilah Paşa’nın ölümü üzerine İstanbul’dan Mekke Şerifi olarak ayrıldı. Bu arada çocukları İstanbul’da en iyi şekilde tahsil imkânına kavuşmuşlardı. Oğullarından daha sonra Ürdün kralı olan Abdullah, 1947 yılında Türkiye’yi ziyareti sırasında konuştuğu Türkçenin güzelliği ile büyük ilgi toplamıştı. Türkçeyi çok güzel konuşuyordu, çünkü Mekteb-i Sultani, yani Galatasaray Lisesi mezunuydu.

Cumhurreisi İsmet İnönü’nün daveti Kral Abdullah’a Feridun Cemal Erkin tarafından iletilmişti (s.169). Hatıratında bu davetin nasıl gerçekleştiğini anlatan Erkin, Abdullah’la 1941 yılındaki ilk görüşmesinden de söz eder. O yılın şubat ayında savaş durumunun etkilerini incelemek üzere Arap ülkelerine gönderilen Erkin, krallığı henüz ilan edilmemiş olan Emir Abdullah tarafından Ürdün’e davet edilir. Emir, Şeria Nehri’nin karşı yakasındaki Şu’ne Ovası’nda kurdurduğu çadırında kabul ettiği Türk diplomatını yemeğe alıkoyar ve baş başa kaldıkları bir sırada duygularını hüzünlü bir ifadeyle anlatır. Erkin’in hatıratından aynen iktibas ediyorum:

“Müttefikler, daha doğrusu İngilizler, babamı Osmanlı idaresine isyan edip imparatorluğun düşmanlarıyla işbirliği yapması karşılığında kendisini Hicaz krallığına getirmek vaatlerini tuttular. Babam gerçi Hicaz Kralı oldu; fakat bir süre sonra Vahhabiler kendisini düşürdüler, Kral Suud onun yerine geçti. Babam İngilizlerin himayesi altında Kıbrıs’a yerleşti. Orada hastalandı, kendisini Amman’a aldım, uzun müddet hasta yattı, çok ızdırap çekti. Günün birinde, ikindi vakti, sarayın bandosu öteden beri âdet olduğu üzere bahçede konser veriyordu. Hava sıcak, pencereler açıktı. Bir aralık bando hepimizin bildiğimiz İzmir Marşı’nı çalmaya başladı. Babamın birçok eski hatıraları hafızasında canlandırmasını önlemek için pencereyi yavaşça kapadım. Bana seslendi: Evlât, neden o pencereyi kapıyorsun? İzmir Marşı’nın eski günleri bana hatırlatmaması için değil mi? Ben, velinimetine ihanet etmiş âsi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı sandım, Tanrı beni sürgünlüğe düşürdü. Hasta oldum, buraya sığındım. Bırak, pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim, duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan artan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın, tâ ki Cenabı Hak bu günahkâr kulunu dünyada affederek, ahirette hesap gününde daha büyük cezadan korusun.” (s.125-126)

***

Burada bir parantez açarak, Şerif Hüseyin isyanında İttihatçıların, özellikle Cemal Paşa’nın vahim hatalarının önemli bir payı olduğunu, ancak bu hataların İngilizlerle işbirliğini ve ihaneti meşrulaştıramayacağını kaydetmek isterim. Şerif Hüseyin’in bunu sonunda idrak ettiği, oğlu Abdullah’ın Feridun Cemal Erkin’e söylediklerinden anlaşılıyor.

İngilizlerin kendisi için Ürdün’de kuruverdikleri emirliğin başına geçen Abdullah’ın sezgileri doğru çıkmış, kendisi de ihanetinin bedelini iki defa suikasta uğrayarak ödemişti. 20 Temmuz 1951’de Kudüs’te, Ömer Camii önünde uğradığı suikasttan kurtulamadı ve yerine oğlu Tallâl geçti. Akli dengesi yerinde olmayan Tallâl, 1952 yılında bir Anayasa değişikliği ile tahttan indirilmiş ve İstanbul’da, Ortaköy’deki Sağlık Yurdu’nda ölmüştür. Bugünkü Ürdün kralı, Tallâl’ın torunudur.

İngilizler, Şerif Hüseyin’in büyük oğlu Faysal’ı da Irak kralı ilan edivermişlerdi. Lawrence’la işbirliği yaparak Osmanlı garnizonlarına kanlı baskınlar düzenleyen Faysal, esrarlı bir şekilde zehirlenerek öldürüldü. Onun yerine tahta oturan oğlu Gâzi ise şüpheli bir trafik kazası sonucunda can verdi. Genç yaşta tahta geçen torunu Faysal, amcası Emir Abdülilah ve bütün aile fertleri, General Kasım’ın yaptığı askeri darbe sırasında feci bir şekilde katledildiler. Eğer o sırada Bağdat’ta olsaydı, Şerif Hüseyin’in diğer oğlu Emir Zeyd, eşi Fahrünnisa ve çocukları da öldürülmüş olacaktı.

***

Şerif Hüseyin ve oğulları, ne kadar büyük bir yanılgıya düştüklerini anlamışlardı, ama artık çok geçti. Osmanlı’nın birleştirip her türlü serbestiyi tanıdığı, dillerini, kültürlerini ve şereflerini koruyup huzur içinde yaşamalarını sağladığı Araplar, artık bir daha hiçbir gücün birleştiremeyeceği bir şekilde bölünmüş ve emperyalistlerin istedikleri anda yutabilecekleri küçük lokmalar haline gelmişlerdi.

Şerif Hüseyin ve oğulları

Derkenar

EMİR ZEYD'İN TÜRK EŞİ: ‘FAHR EL NİSSA ZEİD’

Şerif Hüseyin’in oğullarından Emir Zeyd’in eşi Fahrünnisa Zeyd, Şakir Paşa’nın kızı, Halikarnas Balıkçısı’nın kız kardeşi, ressam Nejat Devrim’le tiyatro sanatçısı Şirin Devrim’in anneleridir. Şirin Devrim, Harika Çılgınlar (1996) isimli hatıratında, General Kasım’ın isyanından sonra Bağdat’ta yaşanan trajik olayları bütün ayrıntılarıyla anlatır. Osmanlı Devleti’ne karşı İngiliz ajanı Lawrence’le birlikte omuz omuza savaşan Emir Zeyd, Irak kralı Faysal’ın amcası olduğu için zaman zaman kral naipliğini üstlendiği gibi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Irak’ın Berlin elçisi, daha sonra Londra Büyükelçisi olarak görev yapmıştı. Bunun için “Fahr el Nissa Zeid” prenses ve sefire olarak Berlin, Paris ve Londra sosyetelerinde, ressam olarak da sanat çevrelerinde çok geniş bir şöhrete sahipti. Ancak Irak’ta ihtilâl patlak verilince Emir Zeyd’in görevine son verildiği için zor duruma düşmüş, daha sonra Kral Hüseyin tarafından Ürdün’e davet edilmişlerdir. Fahrünnisa’nın Emir Zeyd’den olan oğlu Raad’ın hayatta olup olmadığını bilmiyorum.

Fahrünnisa Zeyd, eşi Emir Zeyd, kızı Şirin Devrim ve oğlu Raad’la birlikte. (Harika Çılgınlar, s.106)

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.