Padişahın danışmanı problemin kaynağını niçin göremedi

İbrahim Kiras

Bundan yaklaşık yirmiyedi asır önce bugünkü Didim civarındaki Miletos şehrinde yaşayan filozof Thales bir kış mevsiminde, zeytin hasadı bittikten hemen sonra -astronomi bilgisine ve gözlemlerine dayanarak- gelecek yılın zeytin hasılatının yüksek olacağını tahmin ederek civardaki zeytinyağı değirmenlerinin hepsini ucuza kiralamış. Bunu kolayca yapabilmiş. Çünkü o mevsimde bu işe para yatırmayı göze alacak başka hiç kimse çıkmamış.

Sonraki yıl gerçekten de yüksek bir zeytin rekoltesi ortaya çıkınca elindeki değirmenleri zeytinyağı üreticilerine yeniden kiraya veren filozof iyi bir para kazanmış. “Metafizik”inde Thales’ten “ilk filozof” olarak söz eden Aristo anlatır bu anekdotu “Politika” isimli eserinde. (Politics, Translated by Benjamin Jowett, Batoche Books, Kitchener, 1999, sh. 18-19)

Thales’in burada amacı para kazanmaktan ziyade kendisi gibilere “boş işlerle uğraşıyorlar” diye küçümseyerek bakan cahil takımına felsefenin ve bilimin pekâlâ “işe yarar” bir uğraş olabileceğini göstermektir. Gerçi Aristo bu hadiseyi iktisadi bir tekel yaratma örneği olarak zikrediyor ama konumuz bu değil, konumuz felsefenin veya daha geniş anlamıyla entelektüel faaliyetlerin günlük hayatımızdaki pratik karşılığı meselesi…

Aslında düşünce adamları bilebildiğimiz kadarıyla Thales’den beri bu meseleye kafa yormuşlar, modern zamanlarda ise Marx meşhur “11. Tez”inde, “Filozoflar dünyayı yalnızca farklı şekillerde yorumladılar ama önemli olan onu değiştirmektir” diyerek konuyu bir adım ileriye taşımıştır. Zira Marx’ın ortaya çıktığı devirde toplumsal çalkantılarda entelektüellerin de taraf olması söz konusu hale gelmişti. Yani toplumsal ihtiyaç bir felsefi teori üretmişti.

***

İşin doğrusu şu: Felsefenin de bilimin de -veya hiç değilse siyaset felsefesinin ve siyaset biliminin- varlık gerekçesi toplumsal hayat içinde ortaya çıkan birtakım sorunlara çözüm arayışıdır. Yani ihtiyaç. Bu çerçevede Platon’un idealist “Cumhuriyet”i de Aristoteles’in realist “Politika”sı da kendi yaşadıkları günün toplumlarında görülen sorunlara yönelik çözüm önerilerinden ibarettir esas olarak. Felsefi modellerin sistemleştirilmesi ve yakın zamanda siyaset bilimi adı verilen bilimsel disiplinin teşekkülü neticesinde sanki yaşadığımız günlük hayatın dışında ve neredeyse soyut bir alanda bu konuların ele alındığını düşündürten bir “üst dil” ortaya çıktı. Akademi kürsülerinde varsa yoksa teoriler, modeller, formüller konuşuluyor; toplumdaki sorunları ve insanların beklentilerini konu edinmek gazete haberlerine ve köşe yazarlarına bırakılıyor sanki.

Evet ama bu yanıltıcı bir görüntü. Bu, sahadaki problemlere kafa yormuş olan kişilerin eserlerinin içeriği incelenirse bunların büyük bölümünün yaşadığımız somut problemlere karşılık geldiği kolayca görülebilir. Ama şu var: Bazı düşünürler ve bilim adamları toplumda gözlemledikleri problemleri ve bunların sebeplerini dile getirmekle yetinirler. Bazıları ise söz konusu problemleri ve sebeplerini tespitten sonra bunlara ilişkin kendi çözüm önerilerini de ortaya koyarlar. Yine de bu durum ikincilerin daha anlaşılır olmasını sağlamayabiliyor.

Ne var ki burada önemli olan bilim ve fikir adamlarının veya genel olarak aydınların uyarılarının, önerilerinin dikkate alındığı bir sosyokültürel ortamın mevcut olup olmadığıdır.

Öte yandan, bilim adamları ve düşünürler içinde yaşadıkları toplumda gözlemledikleri aksaklıklardan yola çıkarak meseleleri anlamaya ve çözmeye çalışıyorlar ama yaşanan problemleri bizzat gözlemleyen bazı aydınların tek tek problemlerle ilgilendikleri için bütüncül yapıyı değerlendirmeleri ve dolayısıyla mezkûr problemlerin kaynağını görebilmeleri bazen mümkün olamayabiliyor.

***

Mesela Koçi Bey’in -özel danışmanlığını yaptığı- IV. Murad’a sunduğu rapor zaten padişahın meseleye yaklaşımıyla paralel bir bakış açısına sahip olduğundan hüsnükabul görmüştü. Osmanlı sistemindeki bozulmayı ve buna karşı atılması gereken adımları içeren Koçi Bey Risalesi, geleneksel toplum ve yönetim düzeninin kurallarının terkedilmiş olmasını problemin kaynağı olarak tespit ediyordu. Çözüm olarak da bu kurallara yeniden dönüşü öngörüyordu.

Hammer’in “Türk Montesquieu’sü” diye andığı (çünkü Fransız filozofun da Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün sebeplerine dair eseri vardır) Koçi Bey’in risalesine göz attığınızda, problemlerin daha Kanuni döneminde ortaya çıktığı; özellikle tımar sisteminin bozulmasının, yönetim görevlerine ehil olmayan kişilerin getirilmesinin, rüşvet ve yolsuzluğun artışının yaşanan problemlerin temelini oluşturduğu görüşüne rastlıyorsunuz.

Koçi Bey’in bu tespitlerinin isabetsiz olduğunu ileri sürecek değilim. Nitekim devrin padişahı IV. Murad’ın ıslahat girişimlerinin de esasen kendisine sunulan söz konusu raporla aynı doğrultuda olduğunu biliyoruz. Ancak burada problem şu: Elbette bir toplumda rüşvetin ve yolsuzluğun alıp başını gitmesi, devlet görevlerine işin ehli olan kişilerin getirilmeyişi vs. toplumsal hayatta ve yönetim düzeninde çok ciddi problemlere yol açar. Ancak liyakat sisteminin ortadan kalkması veya kanunsuzluğun artması kendiliğinden ortaya çıkan hadiseler değildir. Daha doğrusu bunlar, sorunun asıl kaynağı değil, sadece belirtileridir. Dolayısıyla rüşvetle, yolsuzlukla mücadeleye girişmek kendi başına yeterli değildir. Bir doktor sözgelimi akciğer rahatsızlığı olan bir hastanın yalnızca öksürük problemine eğilmekle yetinemez. Çünkü öksürük bir semptomdur, problemin kaynağı değildir.

İşte bu yüzden bizim 17 ve 18. asır Osmanlı aydınları kendi yaşadıkları günün problemlerini anlamaya çabalarken, yani tek tek ağaçlarla ilgilenirken yeterince göremedikleri orman manzarasını ancak 19. asır Osmanlı aydınları bütüncül olarak gözlemleyebildiler. Ama ne yazık ki onlar da artık geç kalmışlardı.

(Aralarında Koçi Bey’in de olduğu 17 ve 18. asır Osmanlı aydın ve düşünürlerinin “Osmanlı çözülmesi” meselesine bakışlarını ve çoğunlukla eski düzene dönüş fikrinden ibaret sayılabilecek çözüm önerilerinin topluca bir değerlendirmesi için Prof. Mehmet Öz’ün “Kanun-ı Kadim’in Peşinde -Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları” isimli çok değerli çalışmasını öneririm.)

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.