Evliya ve keramet

Mustafa Çağrıcı

FETÖ lideri dâhil, bütün tarikat ve cemaat önderlerine velilik ve kerametler nispet edilir. Bağlıları üzerindeki otorite ve saygınlıkları da buradan gelir.

Aslında velî, “yardım eden, koruyan, korunan, yönetici, sahip, birinin velisi, dostu” demektir. Çoğulu ‘evliya’dır. Fakat İslâm’ın üçüncü yüzyılından itibaren, “Allah ile kurduğu yakınlık sayesinde -gayptan haber vermek, geçmiş ve gelecek zamana gitmek gibi- fiziki şartlarda imkânsız olanı başarabildiğine inanılan kimse”ye velî (çoğ. evliya), başardığı söylenen işlere de keramet denmiştir.

Kur’an-ı Kerîm’de, sahih hadislerde ve diğer ilk dönem kaynaklarında bu anlamıyla keramet kavramı geçmez. Velî/evliya ise sözlük anlamında, özellikle de “Allah dostu/dostları” manasında sıklıkla kullanılır. Bir âyette (10/62-63) “Allah dostları”nın (evliyâullah) temel özelliği, iman ve takva (Allah’ın huzurunda her yaptığının hesabını vereceğini düşünerek yaşamak) şeklinde gösterilir.

Kur’an’da ve sahih hadislerde, eski dinî kültürlerdeki olağanüstü olaylara dair haberler aktarılır. Ancak, bütün varlıklarını Allah’a ve O’nun dinine adayan ilk Müslümanların bir tek kerametinden bile bahsedilmez. Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz bize özetle şöyle der: Varlığı ve olayları inceleyerek Allah’ın tabiat ve toplumdaki yasalarını (sünnetullah) anlamaya ve doğru sonuçlar çıkarmaya çalış; dinî ve dünyevî hayatını buna göre düzenle. Allah’tan başka birine tanrısal güçler yükleme; hiç kimseden şefaat bekleme ve yalnız Allah’a güvenip dayan. Sadece O’na teslim ol, O’na dua et, O’na sığın.

***

İmam-ı Âzam’a (ö. 150/767) nispet edilen el-Fıkhu’l-Ekber’de “evliyanın kerametleri haktır” şeklinde bir ifade geçer. Ancak bu eserin Ebû Hanife’ye aidiyeti tartışmalıdır. Ona ait olsa bile, -evliya ve keramet dâhil- bazı konuların o dönem âlimlerinin gündeminde olmadığı, dolayısıyla bunların esere sonradan eklendiği de söylenir. Buna rağmen zaman ilerledikçe Sünnî ve Şiî dünyada evliya inancı güçlendi ve akla hayale gelmedik kerametlerin anlatıldığı sayısız eserler yazıldı ve yazılıyor.

Başta Mûtezile uleması olmak üzere bu telakkiyi reddeden âlimler de var. Mesela Zemahşerî (ö. 538/1144), –Sünnîler dahil- sonraki tefsircilerin hayli yararlandıkları el-Keşşâf’ta, “Gaybı (Allah) bilir ve O, elçi olarak seçtikleri dışında, gaybını kimseye açmaz” mealindeki âyeti şöyle açıklar: “Yani Allah, hem kendi hoşnutluğunu kazanmış hem de özel olarak peygamber seçilmiş bulunan kişiden başkasına gayp konularını bilme gücü vermez... Bu âyette keramet iddiaları çürütülmüştür. Çünkü kendilerine keramet atfedilenler, Allah’ın rızasını ve dostluğunu kazanmış olsalar bile, peygamber değiller.”

Sünnî âlimlerden İbnü’l-Cevzî de Telbîsü İblîs adlı kitabında evliyalık ve keramet iddialarından bol bol örnekler vermiş ve eleştirmiştir. Meselâ adamın birinin kendisine şöyle bir hikâyesini anlattığını söyler: “Sufîlerin yaşadıklarını okudum. Sonra çatıya çıktım. ‘Allah iyileri korur’ mealindeki âyeti okuyan bir ses duydum. Dönüp baktım, kimseyi görmedim. Ardından kendimi boşluğa attım ve havada öylece kaldım.” İbnü’l-Cevzî şöyle der: “Bu yalandır; akıllı biri, bu anlatılanın imkânsız olduğundan kuşku duymaz. Üstelik adamın kendini çatıdan atması ve de Allah’ın, yasakladığı bir eylemi yapanı koruyacağını düşünmesi haramdır. Çünkü Allah, ‘Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın’ buyurmuştur.”

***

Velhasıl, elin adamı Ortaçağ boyunca zorlukları evliya kerametleriyle aşmak için çabaladı; ha geldi ha gelecek diye mesih de bekledi. Sonra zorlukları aşmanın yolunu -yine Allah’ın lütfu olan- akılda, ilimde, fende buldu. Bizimkiler ise evliya kerametlerinden medet ummaya devam ediyorlar. Ama sonuçta söylendiği gibi oluyor: Keskin zekâ kerameti bozuyor.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (11)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.