Bizim Ankara’daki okulumuz

Yusuf Ziya Cömert

Telefonumda bir mesaj. Cemal Şakar’dan.

‘Yarınki paneli unutmadın inşallah.’

Ne? Yarın mı? Ama yarın Ankara’ya gidiyorum. Kaytaramayacağım bir vazife var.

‘Cemal, ben gelemiyorum.’

Anlatıyorum. Cemal de mazur görüyor beni.

Ne mi panel?

Bilim ve Sanat Vakfı’nda, Cemal Şakar, Aykut Ertuğrul ve Havva Hale Sert ile birlikte Ramazan Dikmen’i konuşacaktık, o panel.

Biraz sonra Suavi Kemal Yazgıç beni aradı. Ben katılamıyorum deyince Cemal Suavi’yi aramış. Suavi de Allah razı olsun kabul etmiş.

***

Yolda izde yazı yazmaya üşeniyorum. Şimdiden yazayım.

Ne yazayım?

Ramazan’ı yazayım. Böylece, panele katılamamanın kendi içimde oluşturduğu boşluğu biraz telafi etmiş olurum.

Yazdım. Bitti.

Uçak saat 16:00’da. Biletime baktım. Tövbe estağfirullah!

Bugün gitmiyormuşum! Program yarınmış.

‘Cemal, ben geliyorum.’

Yazı ne olacak?

Şimdi onunla uğraşıyorum.

İşte, girizgahını yeni duruma uyarladım. Buradan devam edebiliriz. Paneli de uygun bir zamanda yazarız.

Suavi aradı dedim ya. Suavi, konuşmamızın arasında bir iki defa “Ramazan Dikmen’i çok severdiniz” cümlesini kullandı.

Ben Ramazan Dikmen’i çok mu severdim? Daha doğrusu, Ramazan’la ilgili hislerimi bu cümleyle mi ifade ederim?

Hayır. Başka bir şey. ‘Ramazan’ı çok severdim’den başka bir şey. (Bunu Suavi’ye de söyledim ve birbirimizi anladık.)

Galiba bir mesafe var ‘Ramazan’ı çok severdim’ cümlesinde.

Biz, (sadece Ramazan’la ben değil) Ramazan’la Ömer Lekesiz, Ramazan’la Cemal Şakar, Ramazan’la Hüseyin Bektaş, Necip Tosun, Recep Yumuk, Ali Sali, Üzeyir Sali, Ahmet Şirin, Mustafa Yılmaz, başka arkadaşlarımız...

Hep beraberdik. Aynı şeydik.

Birbirimizin cümlelerini tamamlayabilirdik. Cümleye birimiz başlasın, öteki bitirsin.

Hüznümüz, sevincimiz, endişelerimiz, öfkemiz. Kendimizle kafa bulmamız. Hicvimiz, ironimiz. Tartışmalarımız bile...

Bunların toplamı hepimiz için müşterek olan bir güzelliği teşkil ediyordu.

Şöyle diyebilirim: Biz Ankara’da dünyanın en güzel okullarından birinde okuduk.

Öğretmenlerimiz, bizlerdik.

Ne yaptığını en fazla bilenimiz galiba Ramazan Dikmen’di. Daha disiplinli, daha çok okuyan, okuduğunun daha çok farkında olan.

Okuduğu şey hakkında en ziyade fikir beyan eden...

Sevinmek icap ettiği zaman sevinen öfkelenmek icap ettiği zaman öfkelenen ve bunların hepsini paylaşan.

‘Paylaşmak’ şimdiki ‘sanal alem’ paylaşması değil. Yüz yüze.

Gelir, söyler Ramazan. Anlatır, tartışır.

***

Ben, bir çok kitabı Ramazan’ın bu söylemeleri üzerine okumuşumdur. Hemen aklıma gelen: Emile Ajar, Onca Yoksulluk Varken. Oğuz Atay, Tutunamayanlar. Jean Anolihn, Beckett, Tanrı’nın Onuru.

Ramazan, dillendirir okuduğu kitabı. Sen de peşine düşer, okursun.

Hepimiz, en çok Ramazan’dan öğrenmişizdir.

Velut bir yazar değildi. Ama hassastı. Titizdi. Lalettayin bir kelime yazmamıştır.

Yazdığı her şey tertemizdir. Safra bulamazsın, banallik bulamazsın.

Ramazan sadece bir edebiyatçı veya bir entelektüel olarak hassas değildi.

Bir mü’min olarak da hassastı.

Fakat, bizim birbirimizde bulduğumuz, şu birkaç cümlede söylediklerimin çok ötesindedir.

Birbirimizin yüzüne bakarak, birbirimizin kalbine bakarak öğrendiklerimiz laf ile, yazı ile tarif edilemez. Kıymeti başka bir şeye kıyasla ölçülemez.

Bunu yine ancak biz, birbirimize bakarak, kelimesiz, sessiz, anlayabiliriz.

Ramazan yok mu şimdi? Hayır, var. Öfkesi, hüznü, zekası, tebessümü... Bizim olduğumuz yerde biz hissediyoruz.

İsterseniz, ölümden önceki hayatla ölümden sonraki hayatın birbiriyle irtibatına dair bir işaret sayalım bunu.

Bir şeyi paylaşamadık Ramazan’la.

Hastalığında çektiği ağrılar. Onu yalnız başına çekti.

Şimdi, hepimizin içinde, o ağrıların hatırası bir yangı vardır.

“Ağrılarıma karşı ağırbaşlı, anlayışlı, tahammüllü olmaya çalışmalıyım.”

Ramazan’ın cümlesi bu.

Allah ona çok rahmet etsin, çok ikram etsin.

20 sene önce Bağlum’daki kabristana defnetmiştik Ramazan’ı.

Ahmet Şirin’in müsamahasına sığınarak yazıyorum. Ahmet’le sarılıp uzun uzun ağlaşmıştık.

O ağlaşmamız, benim şu fani dünyadaki en kıymetli hatıralarımdan birisidir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.