‘Çek bir sarımsaklı ve bol domatesli spagetti!’

‘Çek bir sarımsaklı ve bol domatesli spagetti!’

William Alexander’ın ‘Dünyayı Değiştiren On Domates’ isimli kitabı Timaş Yayınları’ndan çıktı. Yazar domatesin üç asır boyunca Batı kültürüne niçin dahil olmadığına ilişkin “Bunun nedeni Rönesans’tır” yorumu yapıyor. Avrupa’yı ‘Karanlık Çağ’dan çıkaran Rönesans’ın bu şekilde ithamı başta beni rahatsız etti ama okuduktan sonra ikna oluyorsunuz.

TANER AY

KARAR okurları anımsayacaklardır, iki yıl önceki bir yazımda da, Avrupa’nın yükselişinde çok sevdiğim patatesin işlevine değinmiştim. Sömürgecilerin And Dağları’ndan Avrupa’ya getirdiği bu sebze sayesinde kıtasal açlık sona ermişti. Sömürgecilerin gemileri patates ile aynı dönemde domates denilen başka bir sebzeyi daha Avrupa’ya getirmişlerdi. Domatesin kıtaya 16’ncı yüzyılın ilk yarısında girdiği muhakkaktır. Ancak, patatesin aksine, domatesin üç asır boyunca Batı kültürüne önemli bir dahili gerçekleşmedi.

Bunun nedenlerini hep merak ettim. Karıştırdığım birkaç kitapsa beni ikna etmedi. Bu yüzden Timaş Yayınları’ndan William Alexander’ın ‘Dünyayı Değiştiren On Domates’ isimli ‘popüler bilim’ kitabının Eylül İdemen Doğramacı’nın çevirisiyle yayımlandığını öğrenince, nasıl sevindiğimi ifâde edemem. Mehmet Çapkan kardeşim kitabı hediye edince hemen okumaya başladım. Beni şaşırtan ayrıntılar var kitapta. Örneğin, domatesin üç asır boyunca Batı kültürüne niçin dahil olmadığına ilişkin William Alexander’ın “Bunun nedeni Rönesans’tır” yorumu beni allak bullak eden ayrıntılardan sadece biriydi. Avrupa’yı kültürel bir ‘Karanlık Çağ’dan çıkaran Rönesans’ın bu şekilde ithamı başta beni rahatsız etti, ama sabredin, sekiz sayfa okuduktan sonra siz de ikna olacaksınız. Bir başka ilginç ayrıntıysa, Amerikan İç Savaşı’nda konserve domatesin tarihsel işlevi. Alexander’dan, Amerikan İç Savaşı olmasaymış, günlük yaşamımızdaki damak tadının bugüne kadar çok fazla değişmeden kalacağını öğreniyoruz. Domatesli pilavı, sarımsaklı ve bol domatesli spagettiyi çok severim ama, Alexander’ı okurken, hemen buzdolabının kapağını açıp baktım. Bir zamanlar oğlum kendisi için bir şişe ketçap alıp buzdolabına koymuştu.

Yanılmamışım, aylardır öylece duruyordu. ‘Dünyayı Değiştiren On Domates’teki ketçap faslını okuyunca buna çok sevindim. Çünkü, bozulmayı geciktirmek için, ketçaba, borik asit, salisilik asit ve sodyum benzoat katıldığından, “Belki de ketçap, yokluğuna alışmamız gereken bir üründür” diyen Harvey Wiley haklıydı. Ancak, kapitalizmin doğasında ‘sağlık’ yoktur, örneğin, sırf çikolataya parlaklığı veren arseniki veya şekerleri renklendiren kurşunu çekseniz bile sistemin uğrayacağı zararın parasal karşılığı yine de telafuz edilemeyecektir. Amerikalılar yılda tahminen 454 milyon kilo domates tüketirken, domates ürünlerini kapitalist işleyişte şeytanlaştırmaksa artık mümkün değildir. Kapitalizm, yaşar kalıcılığı açısından diğerlerine olduğu kadar sodyum benzoatın tüketimine de bağlıdır. Örneğin, ‘Coca Cola’, terkibinden sodyum benzoatı çıkarınca, içeceğin tadındaki değişim çok kişiyi rahatsız etmişti ve satışlarda hemen değişiklik olmuştu. Alexander tercihi için Timaş Yayınları’nı kutlarım. Herkes için harika bir ‘tatil kitabı’ olacağından da eminim.

23kr02man3.jpg

ALMANLAR KÜLTÜRÜMÜZÜ NASIL YAĞMALADI?

Elinizden bırakamayacağınız bir başka ‘tatil kitabı’ da, Alfa’dan çıkan Jürgen Gottschlich ve Dilek Zaptçıoğlu imzalı ‘Kayzer’in Hazine Avcıları’. Alman arkeologların topraklarımızdaki kültürel zenginlikleri nasıl yağmaladıklarının öyküsü olan bu kitap, sizi Spielberg’in kült filmi ‘Kutsal Hazine Avcıları’ kadar keyiflendirecektir. Heinrich Schliemann bölümüne gelince, değerli dostum Prof. Dr. Rüstem Aslan’ın ‘A Journey to the Homerric Landscape Troy’ isimli çok değerli eserine de bakmanızı öneririm. ‘Kayzer’in Hazine Avcıları’nda, vaktiyle Yapı Kredi Yayınları’ndan Wolfgang Radt’ın ‘Pergamon’unu okumama karşın, Bergama’nın yağmalanmasını sanki ilk defa öğreniyormuşumcasına heyecanlandım. Umarım Naziler dönemindeki arkeologlara ve arkeolojiye ilişkin çalışmalar da dilimize kazandırılır. David Barrowclough’un ‘Digging for Hitler’i ile Vassilios Petrakos’un ‘The Past Sheckles’i ise aklıma gelen ilk kitaplar.

23kr02man.jpg

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN