Lezzet mi takım mı?
Yemek yarışmalarında “kör tadım” diye bir usul var. Tabağın altında yemeği kimin yaptığı yazılıyor ama tadım yapan bunu bilmiyor. Yarışan, tadım yapanın yakını. Kızı, gelini, kocası, karısı ya da takım arkadaşı.
Tadım yapan acaba tattığı yemeğin lezzetine göre mi karar versin yoksa kendi yakınını ya da takımını mı bulsun?
Lezzetine göre karar vermek, bir yemek yarışmasında “hakikat savunuculuğu” anlamına geliyor, çünkü yemekten maksat lezzetli olması, ama bu tadımlarda beklenen tadım yapanın -lezzetli olmasa da, aslında kendi takımının lezzetli yemek yapmadığı ortaya çıksa da- kendi yakınının ya da takımının yemeğini bulması… Olur ya, tadım yapan “Bunu bizimkiler yapmış olabilir” diyerek öteki takımın veya başkasının yemeğini seçerse, yarışan ya da olayı izleyen takım arkadaşları kıyameti koparıyor. “Strateji yapacaksın kardeşim” diye sesleniliyor. “Strateji yapmak” lezzetli olmasa da kendi takımının yaptığı yemeği bulmak. “Strateji yapamayan” zaman zaman “ihanet”le, “saflık”la, “körü körüne hakikat savunuculuğu” yapmakla suçlanabiliyor. Buna malum, “Doğrucu Davutluk” deniyor. Onlar “Bizim Doğrucu Davutlar” diye alaya alınıyor. Gelin yarışıyor, kayınvalide tadım yapıyorsa, ikisini arası açılıyor, takımların yarışması söz konusu ise, tadım yapan takımınca ya da mahallesince dışlanıyor.
Aslında hayatın oyunu oynanıyor.
Değer mi çıkar mı? Değer mi takım mı? Değer mi, yakınlar mı?
Besbelli Şener Şen’in başarıyla oynadığı bir “Namussuz Namuslu” hikayesi. “Namuslu” olduğunda, yani yakınlarının çıkarlarını gözetmeyip hakikatten yana durduğunda en yakınların tarafından “Namussuz” diye suçlanma riskini göze almak zorunda kalıyorsun.
Geldik mi gene “Kurtlu bulgur” hikayesine?
Yukardakiler “Bizim bulgurumuz kurtlu değil” diye bir savunma yapmıyorlar, ama Aşağıdakilerden “Kurtlu bulguru savunmalarını” bekliyorlar. Çünkü Aşağıdakilerin “takım tutmaları” gerekiyor.
Ya da Aşağıdakiler Yukardakilere “Neden bulguru kurtlandırdınız, neden sağlıklı yemek yapmıyorsunuz?” sorusunu sormak yerine, yanı başlarında kendileri gibi “kurtlanmış bulgur”u yemek zorunda kalanlar “Yahu bu bulgur kurtlanmış” dedikleri takdirde “strateji yap kardeşim, görme, burnunu tut, ye” diyor, strateji yapmayı midesi kaldırmayanları da “aşırı hassas” buluyor, “dünya gerçeğini görmeyen, bulgur hikayesinin verilen büyük mücadelenin bir parçası olduğunu düşünmeyen.” insanlar olarak suçluyorlar.
Bu durum, her halükarda dışardan bakan insanlarda garip bir insanlık problemi olarak seyredilir. İnrsanlar birbirine “Sen olsan nasıl davranırdın?” sorusunu sorarlar. Dışardan bakanlar arasında bile “Strateji yapmak – Yapmamak ayrışması” yaşanır.
Konu, değerin din ve inanç alanını ilgilendirdiği, strateji yapılan alanın da siyaset olduğu durumlarda daha çetrefil hale gelir.
Tuttuğunuz, varlığını çok önemsediğiniz ya da sizin işinize yarayan siyasi takım adına, dinin ve inançlarınızın çok önemsediği bir değeri görmezden gelecek, ıskalayacak mısınız, bu noktada tuttuğu takımın aleyhinde olsa bile hakikati savunanları, hatta “ihanet”le suçlayacak mısınız, o “Değer”i ihmal ediyor olmanız, bir çok insanın hayatını zehir ediyor olsa bile mi, inançlarınızın çok önemsediği “kul hakkı” çiğneniyor olsa bile mi bunu yapacaksınız? Sizin “Dindar kimliğiniz”le böyle bir ıskalama içine giriyor olmanız, çevrenizde, hatta kendi çocuklarınızda bir “Değer kaybı”na yol açıyor olsa bile mi, “Demek takım çıkarları adına her şey ihmal edilebilir” gibi bir savrulma ortaya çıkarsa bile mi bunu yapacaksınız?
“Bir topluma olan kininiz onlara adaletsiz davranmaya sevk etmesin” uyarısına rağmen, “En yakınlarınızın aleyhine dahi olsa adaletten ayrılmayın” uyarılarının yapıldığını bile bile Adaletin ıskalanması nasıl bir şey?
Liyakat yerine kendi adamını kayırma nasıl bir şey?
Beytülmale ihanet niteliği taşıyan, ya da milyonların cebinden alıp belli kişilere transfer edilen rant aktarımları nasıl bir şey?
Görülmez bunlar değil mi? Görülse bile içe sindirilir değil mi?
Takım, takım, takım…
Ne denir böyle durumlar için? “Dünyada safasını başkaları sürer, ebedi alemde cezasını siz çekersiniz.”
Ne diyorum?
Bırakın kurtlu bulguru onu servis edenler savunsun, savunulacak bir yanı varsa, siz, biz “Neden önümüze kurtlu bulgur koyuyorsunuz?” diye en azından onları sarsalım. Sarsalım ki, bir daha halkın önüne kurtlu bulgur servisi yapmasınlar ya da başkaları, halkın önüne kurtlu bulgur konursa, koyanların hesaba çekileceğini görsünler…
Herkes bilsin ki “adaleti ayakta tutanlar” hala mevcut.