Diploma hırsızlarının özgüveni nereden?

Halı yıkamacısıyken sahte diplomayla meşhur psikolog olan adama bakıyorsunuz. Büyük otorite pozları kesiyor, medyatik, sosyeteyi büyülemiş. Ondaki özgüven, en seçkin psikologda ancak bulunur.

Torbacıyken sahte diplomayla narkotik polisi olmak nasıl bir kendine güvendir? Değme oyuncu, kendinden böyle emin bürünemez role.

Ya bilmem kaç baraj yapan sahte mühendis! Benim, diyen mühendiste yok ondaki rahatlık.

Sahte diploma skandalı, sistemin açıklarını ve çürümenin boyutlarını tokat gibi çarptı yüzümüze.

Sarsıcı çok yanı var, biri de diploma hırsızlarının nasıl olup da yakalanma korkusu yaşamadığı gerçeği.

Sınavından geçerek, çok çalışarak, bileğinin hakkıyla kazanılmış gerçek diploma sahipleri bile başarılarından şüpheye düşebiliyor. Emekleriyle hak edip etmediklerinden emin olamayıp 'sahtekâr sendorumu'na yakalanabiliyorlar.

İmpostor ya da kimlik hırsızı sendromu, deniyor. Yakalananlar, öyle olmadıkları hâlde kendilerini sahtekâr zannediyor. Şanslarının hep yâver gitmeyeceği, bir gün foyalarının ortaya çıkacağı endişesine boğuluyorlar.

Peki nasıl oluyor da diploma hırsızlarına uğramıyor bu duygu, o çalıntı kimlikleri zaten kendilerine aitmiş, doğuştan haklarıymış gibi taşıyabiliyorlar?

Bu soruya vaktiyle eğilmiştim. Buyurun, bir daha geçelim üstünden...

Çünkü sadece madrabazlar, kendilerini olduklarından farklı gösterip göstermediklerinden kuşkulanmazlar.

Göz boyayan bir madrabaz olduğunu, madrabaza mı anlatacaksınız! Kendisini zaten adı gibi bilir o.

Kendi iç yüzlerini çok iyi tanıdıklarından; acaba bir düzenbaz olabilir miyim, milleti kandırıyor muyum diye en ufak bir gelgit yaşamazlar.

Maskelerinin düşeceğinden, foyalarının çıkacağından ve haklarındaki gerçeğin anlaşılacağından korkmaz sahtekârlar.

DÜRÜSTLERİ YETERSİZ HİSSETTİRİP MADRABAZLARI ÖDÜLLENDİRİRSENİZ

Kimlik hırsızı sendromu, 1970'lerde psikiyatri literatürüne giren bir rahatsızlık. Kişi, başarısını ve alkışı hak ettiğinden şüpheye düşer. Şöhretinin asılsız olduğu duygusuna kapılır. Diplomasının gerçekliğinden kuşkulanmaya başlar.

Aslında bulunduğu yere bileğinin hakkıyla gelmiş. Çalışarak kazanmış. Torpille, kayırmayla, güçlü eş sırtından, dost akraba ilişkilerini kullanarak yükselmemiş...

Başkaları da aslını biliyor. Fakat kişinin kendisi buna inanamıyor, inanmakta zorlanıyor. Kendini yetersiz hissediyor, başarılarını şansa veya tesadüflere bağlıyor.

Tasarımcı, model, yazar ve TV sunucusu Alexa Chung'ı alın. Yetersiz hissetmekten kendini alıkoyamadığını açıklamıştı.

Oyuncu Kate Winslet, Oscar'ı tesadüfen aldığından şüpheleniyordu. Sette bunu sürdüremeyebileceğinden sık sık endişe duyduğunu saklamamıştı.

Şair, aktris, şarkıcı ve yazar Maya Angelou'nun içini kemirense 11 kitabını şans eseri yazmış olabileceği duygusuydu. Bir gün gerçeğin anlaşılmasından tedirgindi.

Bizdeyse işi partizanlık sayesinde rast giden 'parlatılmış star'lar bile kendini beğenmiş oluyor.

Yine partizan kadrolaşma sayesinde bir koltuğa birden fazla kamu maaşı sığdıran tam zamanlı bürokrat, üste birkaç üniversiteden diploma alıp unvanlarına akademik unvan katarken bana mısın, demiyor.

Düzmece profesörlerde bir özgüven patlaması ki semtlerine dahi uğramıyor yetersizlik kuruntusu.

Kimsenin hakkıyla bir yere gelmediği, herkesin böyle zengin olduğu inancıyla mı rahatlatıyorlar kendilerini?

"Yönetim Şekli Nepotizm" dedirten bazı örnekler, 5 yıl önce Karar'ın manşetindeydi. Rektör yakınları, eş durumu ve akraba kontenjanından akademik kadrolara atanır. Ama doğru kişi olduklarından emindirler, asla yetersizlik kaygısı çekmezler.

Sahte diploması mahkemeden dönen güreş şampiyonumuza banka yöneticiliği teklif edilir. 'Nasıl olur, boşta onca ehli varken niye ben seçildim' deyip yeterliliğinden şüphelenmez.

Romanlarıyla ünlü edebiyatçımız, sebeplensin diye bir telekomünikasyon şirketine yönetici atanır. Haksız kazanç istemem, diyerek reddetmek aklına gelmez. Kabul eder, sadece hak görmez, kendine az dahi görür.

Dürüst kalanları rol model değil de enayi ve yetersiz gibi gösteren, madrabazlığa özendiren örnekler sıradanlaşırken... Nasıl bu kadar yoldan çıktığımızı tartışmak, toplumsal bozulmanın nedenlerini filan aramak çok saçma yahu. Başka neden olacaktı!

YORUMLAR (210)
210 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.