Bir Cumhuriyet aydını olarak Reşat Nuri Güntekin
Cumhuriyet’ten sonra ‘ulus devlet’ kültürünün inşâsında edebî çevrenin de önemli bir rolü olmuştur. Yakup Kadri ve Halide Edip’le beraber Reşat Nuri de kanaatimce devrin kanonik isimlerinden biriydi. Hem bu dönemi hem dönemin bir aydını olarak yeni kültürün inşasındaki rollerini, iktidar veya halk karşısındaki konumlarını kavramak için, onların kurgusal eserleri yanında anıları ve fikrî yazılarını okumak gerek. Bu bağlamda meselâ Yakup Kadri’nin “Politikada 45 Yılı”nda veya “Kadro” mecmuasındaki yazılarında ya da Halide Edip’in “Türkiye’de Şark-Garp ve Amerika Tesirleri I-II”, “Halka Doğru” adlı eserlerinde ‘Cumhuriyetçi aydının tavrı’nı daha açık görmek mümkün.
Saydığım üç yazardan Reşat Nuri, siyasi ve sosyal yönden diğerlerine göre daha kapalı. Çünkü bu konularda fazla yazmıyor. Ama 1938-1949 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarının toplandığı “Cumhuriyetimiz, Paris Notları” (Haz. M. Fatih Kanter, İnkılâp Kitabevi, 2024) adlı kitabı görünce, Cumhuriyet’in kuruluş dönemine, Kemalizm’e, yaşanan toplumsal değişmeye ve “Paris Notları”ndan dolayı Doğu-Batı karşılaştırmasına dair görüşlerini okumayı umarak heyecanlanmıştım. Meselâ kuruluş dönemiyle 1940’lı yıllar arasında bir fark var mıydı, kuruluştan sonraki gelişmeyi nasıl görüyordu?.. Bir de Zygmunt Bauman’ın “Yasa Koyucular ile Yorumcular” (Çev. Kemal Atakay, Metis Yay., 2017) adlı eserinde “bahçe kültürü” ve “bahçıvan” tanımları üzerine kurduğu kültürel değişme bağlamında Güntekin’in nasıl bir ‘aydın’ olduğu sorusuna cevap aradım.
Önce son sorudan başlayayım. Bauman adı geçen kitabında kültürü ikiye ayırır: Vahşi kültür ve bahçe kültürü. Vahşi kültür, dünya denilen arazinin bir denetime, sınırlandırmaya, şekillendirmeye tâbi olmaksızın doğal biçimde üremesi ve büyümesi; bahçe kültürü ise insanın o araziye -canlı-cansız varlıklara- kendince şekil vermesi; ayrık otlarını ayıklaması, sürekli gözetim ve denetim altında bulundurması, kısaca doğayı zapturapt altına almasıdır. İlkinde asıl özne doğadır, ikincisinde insandır. Doğayı kendine uydurarak bir ‘yaşam alanı ve biçimi’ oluşturur.
Bahçe kültüründe araziyi sürekli denetleyecek; ekip biçecek, sulayıp gübreleyecek, yabani otlardan ayıklayacak bir görevliye ihtiyaç var: Bahçıvan!.. İşte aydın, ‘uygarlaşma!’ diyebileceğimiz bahçe kültürünün en önemli görevlilerinden biridir. Cumhuriyet aydınları bu bağlamda araziyi -halkı Anadolu’yu- yeni kurulan ulus-devlet kültürüne uygun biçimde işleyen-eğiten ‘bahçıvan’ konumundaki seçkinlerdi. Anadolu bu aydınların gözünde eğitilmesi-işlenmesi, ayıklanması gereken bir çorak arazi gibiydi. Nitekim Halide Edip’in “Vurun Kahpe”ye ve Reşat Nuri’nin “Çalıkuşu”ndaki öğretmenler, Karaosmanoğlu’nun “Yaban”ındaki Ahmet Celal, bu bakımdan Bauman’ın “bahçıvan”ıyla örtüşür. Hatta “Yaban”daki bahçıvan/aydın, yer yer Anadolu’yu ekip biçmemekten dolayı hayıflanır da...
Güntekin de onlardan biriydi. Anadolu onun gözünde de dönüştürülmesi-eğitilmesi ve uygarlaştırılması gereken bir araziydi. Ve Güntekin’in heyecanla övdüğü, 1941’de Anadolu’da 300 küsur şubesi bulunan Halkevleri, Bauman’ın “bahçe kültürü” diye adlandırdığı dönüşümün kurumlarından biriydi. Nitekim yazar, “XIII. Yıldönümü Dolayısıyla Halkevleri” başlıklı makalesindeki “İnkılâpçılık, yani bugünkü dünya medeniyeti seviyesini tutmak dava[sıyla]” ilgili olarak “Büyük birkaç merkezimizle öteki şehir ve kasabalarımız arasındaki seviye farkı büyüktür. Biz hepsini bir hizaya getirmek için (…) az çok bir düşünme ve yaşama benzerliği sağlamak yolunda, yirmi yıldan beri, umulandan fazlasını yaptık.” (s. 36) sözleriyle bunu ifade eder ve “… bu halkevi bizim yükselme ve ilerleme, yurdun geri kalmış parçalarını daha ileride bulunanlara yetiştirme davamız bakımından düşünülebilecek şeylerin en önemli ve kutsalıdır.” (s. 38) diyerek Halkevlerinin ve Cumhuriyet aydınlarının konumunun altını çizer.
Kısaca Reşat Nuri, Bauman’ın ‘bahçe kültürü’ndeki bahçıvanın rolünü üstlenen, Cumhuriyet dönemi aydınlarının rolünü ve halka bakışını yansıtan naif bir örnekti.
“Amaç neydi, eğitmek mi aydınlatmak mı?” der Bauman, sonra ekler; “Eğitmektir!..” Aydınlanma çağında aydınların ana amacı budur! Bizdeki sürece ayrıca bakmak lâzım.
