Birinci Dünya Savaşı’na bizi İttihatçılar mı sürükledi?
Kemal Tahir’i önemserim ben. Tarihimizdeki birçok olaya ters bakar çünkü. Egemen tarihi sorgular. Mesela “Yol Ayrımı”nda İttihatçı Dr. Münir’in Kurtuluş Savaşı’na, Lozan’a dair söyledikleri önemlidir. Aynı şekilde İttihatçıların kurtlarından Kara Kemal’in İttihatçılara yönelik özeleştirileri, 31 Mart Vakasına, Balkan Savaşına, Cemal Paşa’nın Suriye’deki Araplara yönelik şiddet uygulamalarına, Ermeni olaylarına ve daha bir sürü meseleye dair söyledikleri önemlidir.
Özellikle “Kurt Kanunu”, “Yol Ayrımı” ve “Esir Şehrin İnsanları”nda Kemal Tahir’in İttihat ve Terakki’ye resmi tarihin dışında, hatta yer yer sempatiyle yaklaştığı ve onların son devirdeki politikalarını ön yargılardan azade kavramaya çalıştığı söylenebilir. Bu romanlardan çıkardığım genel sonuç şu: İttihatçılar, farklı meşreplerden oluşuyordu, içinde masonlar da Türkçüler de İslamcılar da vardı. Ve amaçları vatanı kurtarmaktı. Farklı yöntemleri vardı, mesela komitacılık, siyasi cinayetler, hatta kitlesel katliamlar vs. Kemal Tahir, romanlarında kimi İttihatçılar vasıtasıyla özeleştiriler de yapıyor demiştim; bu minvalde “Kurt Kanunu”nda Kara Kemal’in söylediklerine kulak vermeli.
Neticede Osmanlı Devleti, İttihatçıların elinde yenilmiş ve yok olmuştur. Ve Kara Kemal’in dediği gibi “Yenik düşeni rakamların gerçeği bile kurtaramaz. (…) Bir politikacı için en müthiş ceza devletin kendi elinde batmasıdır. (…) bir dünya imparatorluğu bizim elimizde parçalandı. Dört yüz milyon İslâmlığın halifeliği kaldırıldı ortadan… Sorumlusu biziz! (…) Tarihin örneğini yazmadığı kurtlar boğuşmasına girip yenik düştük. Kurtlukta düşeni yemek kanundur.” (KK, s. 286-287) İttihatçılar, kurtlukta düşenlerdi ve cezalarına razı olmaları gerekiyordu, günah keçisi olmaları kaçınılmazdı. Yukarıdaki alıntıdan çıkan sonuç bu.
Kemal Tahir’in romanlarından bir sonuç daha çıkarıyorum: Birinci Dünya Savaşı’nda da Kurtuluş Savaşı’nda da mücadele edenler İttihatçılardır. Ama cumhuriyetin kuruluşundan sonra amansız bir iktidar çatışması içine girdikleri ve bir grubun zaman zaman şiddet içeren bir çatışma sonucu tasfiye edildiği de bir gerçektir. “Kurt Kanunu” ve “Yol Ayrımı” bu amansız iktidar çatışmasını anlatır.
Başta demiştim: Kemal Tahir’in romanlarının satır aralarında özel tarihi bilgiler de var. Özel ilişkiler… Doğru mu yanlış mı araştırılmaya muhtaç, ama satır aralarına dikkat ediniz.
Genel Yayın Yönetmenim İbrahim Kiras’ın 15 Temmuz’da “Cihan Harbi’ne niye girdik” ve 22 Temmuz’da “Savaşa girmeseydik edebiyatının kaynakları” başlıklı yazılarında Birinci Dünya Savaşı’na girişimize dair farklı görüşlere ve özellikle Kemal Tahir’e değinince bir katkıda bulunmak istedim. Kemal Tahir “Kurt Kanunu”nda İttihatçıların önde gelenlerinden Kara Kemal vasıtasıyla bu konuyu açar. Emin Bey, bugün dahi gündemde olan o soruyu sorar. Der ki; “Girmemezlik edemez miydik dünya savaşına? Mümkün değil miydi hiç?” (KK, s. 286). Kara Kemal’in cevabı, aslında Kemal Tahir’in de görüşüdür. Aynen alıyorum:
“ – Bunu herkes sormuştur, dost-düşman… Sana söyliyeyim içyüzünü… Haber salındı Londra elçisi Tevfik Paşaya… ‘İngilizlerle görüşün. Biz savaşa girmek istemiyoruz. Silâhlı tarafsızlığımızı desteklemeleri şartıyla hemen anlaşmaya hazırız” denildi. Tevfik Paşanın karşılığı şöyle: ‘İngilizlere, hiç vakit geçirmeden silahlı tarafsızlık değil, beraber savaşa girmeyi teklif edelim”… Önce hiçbir şey anlaşılmadı bu sözden… Sonunda Tevfik Paşa bunu teklif etti. Ne karşılık alındı dersin? ‘Anlaşalım ama… Bizimle birlikte savaşa girmemek şartıyla’ dedi İngilizler…” (KK, s. 286)
Kemal Tahir’in tezi böyle: İttihatçılar, aslında Birinci Dünya Savaşı’na girmek istemedi, bu olmayınca İngiltere’nin yanında olmayı teklif etti, ama İngilizler karşı safta yer almamızı istiyorlardı...