Dünyanın büyük yalnızlığı

İnsan mı yaşadığı dünyaya yabancılaşır, dünya mı insana yabancılaşır?

Octavio Paz’ın “Yalnızlık Dolambacı”nı (Cem Yay., Çev. Bozkurt Güvenç, 1991) okurken geldi aklıma bu soru. Kitapta “Yalnızlığın Diyalektiği” bölümüne bayıldım. Ve açar açmaz; “Kişinin içinde yaşadığı dünyanın kendisine yabancılaşmış olduğunu bilmesi demek olan yalnızlık…” (s. 215) ifadesi, bana yukarıdaki soruyu çağrıştırdı. Yaşadığımız dünyada kendimizi gurbette hissetmektir yalnızlık, doğru. Ve bu bir şuur. Paz, bundan dolayı “Bir anlamda yalnızlık kendini bilmektir.” (s.216) der. Dünyanın bir gurbet olduğunu bildiğimizde kendimizi, dolayısıyla ‘büyük yalnızlığımız’ı fark ediyoruz.

Ama bu bir yana benim kafamı kurcalayan asıl soru şuydu: Gerçekten içine doğduğumuz dünya mı bize yabancılaşır yoksa biz yaşadığımız süreçte aslında bu dünyaya ait olmadığımızı kavrayıp, giderek kendimizi ‘gurbet’te bir ‘yabancı’ gibi mi hissederiz?.. Kimdir yabancılaşan? Biz mi, dünya mı?.. İkisi arasında çok büyük fark var çünkü. Örneğin yaşadığımız dünyanın bize yabancılaşması, köklü ve hızlı değişimler sonucu hayatın ve zamanın bizden kopup gitmesidir. Bu durumda dünya dinamiktir de biz statiğizdir veya yavaşızdır, geri kalmışızdır. Kanaatimce bu anlamda yabancılaşmak ve yalnızlaşmak daha çok sosyolojinin konusu. “Kiralık Konak”ın Naim Efendisi’nin yalnızlığı veya “Eskici ve Oğulları”ndaki babanın yalnızlığı, toplumsal değişmenin doğurduğu bir yalnızlıktır. Lâkin Paz’ın ve benim kastettiğim yalnızlık bu değil!

Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar” şiiri; “Sırf unutmak için unutmak ey kış!/ Büyük yalnızlığını dünyanın” dizeleriyle biter. Octavio Paz’ın kastettiği ve benim de anladığım, Dıranas’ın “Dünyanın büyük yalnızlığı” dediği varoluşsal yalnızlıktır. İnsan, doğumla birlikte geldiği yerden, bir bütünden -neresiyse o yer, ana yurt- kopup, yabancı olduğu bir dünyaya, gurbete düşer. Cemil Meriç de öyle düşünüyor, diyor ki; “yaşamak, kopmak demek, doğum da bir kopuş, bir parçalanış…” (Jurnal 1, İletişim Yay., s.216). Psikanalistler de genelde doğumu bir kopuş, bir parçalanma olarak görürler. Örneğin Lacan, bebeğin kendi imgesini gördüğü ayna evresinde anneden, bütünden koptuğunu fark ettiğini, sonuçta bir travma yaşadığını, ancak anne ile bir olmak -rahme geri dönmek- istese de bir daha o bütüne dönemeyeceğini söyler. Tasavvufun diliyle konuşursak bu, “Mesnevî”de insanı temsil eden ney’in neyistandan (ana yurt) kopması gibidir. Nitekim İsmail Hakkı Bursevî “Mesnevî Şerhi”nde (İnsan Yay., 2017) insanı temsil eden ney’in “zarurî bu âlem-i gurbete düş[tüğünü]” ve derece derece ‘birlik mertebesi’nden indiğini, sonunda çaresiz yine vatanına dönmesinin lâzım geldiğini (s. 98) söyler. Mevlâna da Lacan da Octavio Paz da aslında farklı argümanlarla o ‘büyük ontolojik kopuş’tan ve bu kopuşun doğurduğu ‘büyük yalnızlık’tan söz ediyorlar. Bu kopuş, insana büyük ıstırap veriyor, doğal olarak büyük bir özlemin de kaynağı. Zaten yalnızlık duygusu, “dışarıda bırakıldığımız ya da ayrılmak zorunda kaldığımız yere geri dönmek için duyduğumuz derin duygu” (Yalnızlık Dolambacı, s. 230) değil mi? Mesnevî’de ney, bu yalnızlık duygusu, özlem sebebiyle inlemiyor mu? Patrick Süskind’in “Koku”sundaki ‘koku’ da bir anlamda büyük bir yalnızlık, eksiklik yaşayan insanın ulaşmak istediği ‘bütün’ü, sılasını sembolize etmiyor mu?..

Peki dünyaya doğarak büyük bir yalnızlığın kucağına düşen insanın Mevlâna’nın neyistan diye adlandırdığı ‘varlığın ana yurdu’na veya Octavio Paz’ın deyişiyle ‘Yaratıcının kucağı’na geri dönmesi, koptuğu bütünle yeniden birleşmesi mümkün mü?

Paz diyor ki; “Doğum eğer ölüm yolculuğunun başlangıcıysa, neden ölüm de doğumun başlangıcı olmasın?” (s. 216-217)

Ne diyecektim? Aslında Octavio Paz’ın “Yalnızlık Dolambacı” adlı kitabını tavsiye edecektim.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum