“Midsommar” bir inanç karnavalı, bir psikolojik gerilim
Ari Aster, korku filmleriyle tanınmış bir yönetmen.
Bugün onun “Midsommar” adlı filminden bahsedeceğim. Öncelikle “Midsommar”ın alışılmış bir korku filmi olmadığını söylemeliyim. Çünkü alışılmış korku filmleri seyirciyi genellikle korkunç efektler, gotik mekânlar, dehşetli sahneler ve esrarengiz olaylarla bir ‘muamma’ya -macera- rapteder. “Midsommar” böyle değil! Çünkü marijinal bir dini grubun ölüm, ötenazi, kurban ve ilk birlikteliğe dair ritüellerini içeriyor; bu yönüyle antropolojiyle ilgili. Başkahramanı Dani’nin ailesini kaybetmesi sebebiyle yaşadığı travma ve erkek arkadaşı Christian’la sorunlu ilişkisi ise filmin psikolojik yönünü oluşturmakta. Hatta filme özellikle yerleştirilen ‘çığlıklar’ın tüm insanlığı kapsayan ontolojik bir anlam içerdiğini, insanın doğum, ölüm, üreme gibi birtakım dönüm noktalarına işaret ettiğini de söylemeliyim.
Filmin bir başka özelliği ise sıkı olması, yani kendini hemen ele vermemesi. Yönetmen filmin pek çok sahnesine, ritüelleri/ olayları açıklayan resimler, figürler, nesneler serpiştirmiş. Belli ki seyircisinden söz konusu ipuçlarına dikkat etmesini istiyor. Bu ipuçlarını kaçıranların filmi anlaması zor.
Bu, özellikle göndermeleriyle yoğun filmi, öyküleri itibarıyla ikiye ayırmak mümkün. Birinci öyküyü, genç kız Dani’nin anne, baba ve kardeşini sıra dışı bir olay sonucunda -kardeşi Tery’nin belli ki psikolojik sorunları var- kaybetmesi ve bunun yarattığı psikolojik travma oluşturuyor. Ki ilk çığlık: Ebeveynden kopuşun yarattığı acı!.. İkinci öykü, genç kızla sevgilisi Christian arasındaki sorunlu ilişki. Genç kız yaşadığı acıyı sevgilisiyle paylaşmak istese de Christian duyarsız, lakayt bir delikanlı. Filmde ayı ile özdeşleştirilmesine, neden bir ayı postuna tıkıldığına dikkat edin. Genç kızda bu ruhsal bakımdan denksiz birlikteliğin yaraları var.
Ve çığlıklar devam edecek. İsveç’te yaşayan kapalı bir inanç topluluğu. İşte bu noktadan sonra peş peşe sıralanan bir ritüel zinciriyle karşı karşıya kalıyoruz. Aster, kapalı bir kutu olan insandaki ilginç inanç ve ritüellerin kutusunu açıveriyor… Filmdeki örneğin ötenazi-kendi iradesiyle ölme ritüelini anlamak için Pelle’nin verdiği bilgilere dikkat edilmeli. Horga köylülerinin inancına göre insan hayatı mevsimler gibi. Buna hayat döngüsü diyorlar. 18’e kadar çocukluk, bahar mevsimi, Mevlana’nın diliyle söylersek, hamdım. 18-36 yaş arası hac yolculuğu, tıpkı seyr ü sülük gibi bir tür kendini arama, yaz mevsimi: Piştim. 36-54 yaş arası çalışma çağı, olgunluk, sonbahar mevsimi. 54-72 arası bilgelik çağı: Kış mevsimi. Ya sonrası? Sonrası ölüm der Pelle. “Midsommar”da muhtemelen 72 yaşını aşan iki yaşlı bir uçurumdan atlayarak hayatlarına son verirler. Bu, attestupan/ attestupa denilen bir inançtır. Horgalıların inancına göre hayat döngüsünün sonuna gelen yaşlılar, acı ve korku içinde ölümü beklemek, kaçınılmazı ertelemek yerine hayatlarını verirler. Attestupa, İzlanda ve İsveç’te bir mit: Yaşlananların hayatlarına son verdikleri uçurumun adı.
Daha sonra kızlıktan kadınlığa geçiş ritüelleri. Horgalı Maya’nın Christian’a yaptığı aşk büyüleri… Bağlama büyüsü de denilen bu tür büyülere türlü topluluklarda rastlanıyor, Anadolu’da da epeyce var. Hasan Ali Toptaş’ın “Gölgesizler”inde de rastlamıştım. Ardından ataları simgeleyen kutsal ağaç kültü: Rotvalta.
Ve Dani… Çığlıkla başlayan trajedi, genç kızın sevgilisinin (Christian) başkasıyla (Maya) beraber olmasını görmesiyle çığlıkla sürer. Christian’ın yakılmasıyla ağıt gülmeye dönüşür. Gülmek, trajedinin kabul edilişi ve bir bakıma hayatın döngüsüne baş eğmektir, acziyetin -ıstırabın mı demeli- doruk noktasında kahkaha atmaktan başka çare yoktur…
Sıkı bir örgüyü açmaya çalıştım, birkaç işarete dikkat çektim, izleyecekler için...