Neredesin Dr. Münir Bey, neredesin?

Epey olmuştu kaybedeli… Geçen gün, İttihatçı eski tüfek Avukat Deli Celadet’in “Yol Ayrımı”ndaki bürosunda gördüm onu; duvardaki tozlu, siyah beyaz bir fotoğrafta. Kimler yoktu ki yanında; sağındaki Deli Celadet, solunda kızı Ayşe’den ayrı kalmanın hüznü gözlerine sinmiş Kâmil Bey, onun yanındaki meşhur İttihatçı Topçu Albay Cemil, sonra Nuh Bey, arkada Saka Naci, diğerleri de gazeteci Murat’la, yeni yetme Kadir olsa gerek… Farmason doktor derlermiş kendisine. O da kim mi? Dr. Münir’den bahsediyorum!

***

Okuyanlar bilir, Kemal Tahir’in “Yol Ayrımı”ndaki bilge ittihatçıdır o! Ben çok severim böyle adamları. Ama Türk romanında sayıları bir elin parmaklarını geçmez. Meselâ biri, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”ndeki Muvakkit Nuri Efendidir. Hayata ve insana bakışıyla, iş ahlâkı, çalışma nizamı ve derin fikirleriyle bana daima huzur verir; onu dinlerken ıstıraplarım bir nebze diner, zihnimdeki soruların bir kısmı cevap bulur, işime daha bir şevkle sarılırım… Kendimi bazı yönlerden Hayri İrdal gibi gören ben, o nur yüzlü ihtiyarın İrdal’a söylediği şu sözleri nasıl unuturum:

“ Oğlum (…) iyi bir saatçi olup olmayacağını bilmiyorum. Doğrusu, bunu senin hayrın için çok isterdim. Sen erken yaşta bir iş tutup ona kendini vermezsen büyük sıkıntılara uğrayabilirsin. Yaradılışın mütevazı insan yaradılışı… Hayata ve insanlara karşı yeter derecede dayanıklı değilsin. Seni ancak iş kurtarabilir.” (SAE, s. 37)

Şimdi, Ayarcı gibi bir sürü üçkâğıtçının türediği bir devirde “Hayata ve insanlara karşı yeter derecede dayanıklı…” olmayan İrdal’ların, Muvakkit Nuri’nin öğütlerine sarılmaktan başka çaresi yok! En iyisi uzatmamak!..

Nuri Efendi gibi, A. Şinasi Hisar’ın “Fahim Bey ve Biz”indeki “bilge anlatıcı” da beni derinden etkilemiştir. Sonra size ikisini de anlatırım inşallah!.. Bugün sadece “Yol Ayrımı”nın Dr. Münir’inden bahsetmek istiyorum.

Onu ilk kez Kemal Tahir vasıtasıyla Avukat Celadet’in bürosunda tanıdım, yanlarında Ahmet Ağaoğlu da vardı. Yıl 1930, Serbest Cumhuriyet Fırkası mı ne, yeni bir parti kurulmuş, “eski tüfekler” toplanmış. İttihatçı bunlar, yaprak kıpırdasa huylanırlar! Gençtim, o zamanlar ne olup bittiğinin pek farkında değildim, yıllar sonra Ağaoğlu’nun “Serbest Fırka Hatıraları”nı okuduğumda, aslında “Yol Ayrımı”ndaki o büroda konuşulanların çoğunun bu kitapta anlatıldığını gördüm. Uzatmayayım; geçmiş zaman, neler olmadı ki? Gazi Paşa’nın emriyle Serbest Fırka kuruldu, başına Fethi Bey getirildi… Güya danışıklı-dövüş! Ama tren raydan çıktı, İzmir’deki olaylar, seçimler, kavgalar vs. Hikâye uzun; Çorumlu Dadal’ın dediği gibi; “sırat köprüsü geçilmektedir”. Neticede yollar ayrıldı. Ben ona buna değil de en çok gencecik Selim Nuri’ye acıdım. Cumhuriyet, İstiklâl Savaşı kahramanlarının çocuklarını yemeye başlamıştı. Zavallı Selim de, bütün saraylar öğrenci yurdu olsun lafının ceremesini hayatıyla ödedi. Bir de Kâmil Beyle kızı Ayşe’nin hüzünlü hikâyesi var. Ama Dr. Münir, tereyağından kıl çeker gibi, kimseyi incitmeden baba ile kızı birbirine kavuşturuvermişti. Büyük adamdı Münir Bey. Devri, Türk tarihini, siyasî ve sosyal olayları onun kadar derinden ve tersten okuyan, sağlam tahlil ve tespitler yapan adam pek tanımadım. Bu huyunu Kemal Tahir de bildiğinden; “ille de üstüne elzem olmayan meseleleri düşünüp, hiç gerekli olmayan sorular soran bir akıl karıştırıcı” (Yol Ayrımı, s. 33) diye tanıtmıştı onu. Gerçekten de; “foyaları meydana çıkaran soruları, insanı şaşırtacak bir kolaylıkla bulup soruver[en]…” (Yol Ayrımı, s. 34), madrabazların rahatını bozan adamdı.

***

Aradan yıllar geçti, şimdi bu toz duman içinde gelse, eminim birçok madrabazın rahatını kaçırırdı. Neredesin Dr. Münir Bey, neredesin?..

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum