Keçileri kaçırdık
3
Yaşadığımız coğrafyanın farklı iklim ve doğası insanların hayat hikayelerini farklılaştırıyor.
Bazen ummadığımız bir kasabada, köyde ilginç bir hayat hikayesi ile karşılaşabiliyoruz. Dünyanın tek tipleştiği çağımızda bu farklılığın ne kadar değerli olduğunu görünce anlıyoruz.
Önümüzdeki yıllarda yerel olanın, daha değerli olacağını söyleyebiliriz. Perşembenin gelişi çarşambadan belli. Yün eğiren kirmandan ( teşi ) yapılan çoraplarda el emeği göz nuru, yapılan yörelere has bir nakış,folklorik öğeler ve kültürel zenginlik var.
Özellikle fabrikasyon olmayanın değerli olduğu zamana yol aldığımız çağda maalesef modern (!) olmak adına yerel değerlerimizden arınıyoruz, arındırılıyoruz. Hakim ve baskın küresel tek tipleşme dayatması insanı kendi fıtratından, yaşadığı coğrafyanın, iklimin gereği kendine özgü hayat kurmaktan uzaklaştırıyor. Kendisi olmanın önüne küresel yaşamın insanlıktan arınmış hali dayatılıyor.
Bir aya aşkın bir süredir Anadolu’da dolaştığım köy, kasaba, ilçe ve illerde bu dayatmayı, evlerin mimari yapısından insanların güncel hayatlarına kadar her alanda görmek mümkün.
Modern hayatın rehavetine, albenisine, hazırcılığına olan düşkünlük de insanları küresel tek tipleşmenin tuzağına düşürüyor. El emeği göz nuru yerel üretimleri maalesef terk etmekte birbirimiz ile yarışıyoruz. Okullarımız, kitaplarımız, sosyal hayatımız ile geleneksel üretimi, üretilen ürünlerin hayat hikayelerini çocuklara anlatmakta sınıfta kalıyoruz. Topraklarımızda neşet eden ve değerli olanı anlatmakta. İthal yaşantılara ve İthal ürünler karşısında yerelliği, yerel üretimi anlamlandırıp korumakta aciz kalıyoruz.
Markanın esiri insanlara dönüşüyor ülkemiz.
Üç yıl önce 1500 rakımlı Kiğı’ya gitmiştim. İlçenin harap olan tarihi yerlerini dolaştıktan sonra küçük bir pastanede dondurma yemiştim. Mevcut dondurmalardan farklı bir tadı vardı. Bir işletmeden ziyade aile ortamı huzuru, güleryüz, insan sıcaklığı, samimiyeti vardı pastanenin. Sahibinden ahşap masada İzzet ikram eşliğinde ürettiği dondurmanın hikayesini dinlediğimde yediğim cevizli dondurma, hikayesiyle anlam bulmuştu. Yalnız keçi sütünden dondurma yapmak için keçi besliyor ve bir asırlık ceviz ağaçlarından ceviz ikram ediyordu. 1500 rakımlı Kiğı’ya has bitkiler ile beslenen keçilerin verdiği süt ve o sütün dondurma olmuş hali. Sadece o iklimin, toprağın, kekiğin, nanenin, meşenin rahiyasını taşıyan bir lezzet. O coğrafyanın ekosistemi dışında başka bir yerde olmayan renk, koku, tad. El emeği özeni ile üretim yapmanın hikayesi.
Geçtiğimiz hafta bir grup arkadaş ile Kiğı’ya bahsettiğim dondurmanın hikayesinin peşinden gittik. Kiğ’ya vardık.Pastanede ahşap masalara kurulduk. Vadiden gelen efil efil bir rüzgar, ağaç gölgesi serinliği, ferah bir ortam. İlçeden vadiye bakınca göz alabildiğine bozkır, meşe, vadilerin arasında kıvrılan peri suyu. Pastane sahibi ile selam, hal hatır sorma. Dondurma için geldiğimizi söyleyince gülenyüzü yerini anlamsız bir ifadeye bıraktı.
İçeriye baktı. Gayri ihtiyarı bizde onun bakışına eşlik edince KEÇİLERİ KAÇIRDIĞIMIZI anladık.
Küresel markalara ait dondurma firmasının dolabı, dolabın içinde bir dondurmada olması gerektiğinden daha suni renkler.
Neden dondurma üretmediğini anlatışında tembelliğin, reklamın esiri müşteri talebinin ve anlamın dahi kullanışlı söz marketlerinde hazır halde satıldığı küresel kapitalizmin bir yerel hikayeyi daha yuttuğunu anladık. Küresel kapitalizm çocuk yaşta başlıyor çocukların damak zevkini bozmaya. Sonra peşinden düşünce kirliliği, zihinsel erozyon, duygusal çölleşme.
Maarifimiz üreten insan yetiştirmekten vakit (?) bulamıyor çocuk yaşta insan kaybının önüne geçmeye. Hikayesi olmayan üretimin insana ve insanlığa vereceği tek mesaj: Daha çok tüket.
Amrikan patentli bir dondurmanın çocuklarımızın damağında oluşturduğu kirlilik ile her yerde aynı müfredatı okutup tek tip insan yetiştirmenin çocukların ekosisteminde oluşturduğu tahribat arasında bir fark var mı?
Her bölgenin, iklimin, kültürün yapısına bağlı okullar ve o okullarda eğitim gören çocuklara kendi kültürleriyle barışık, değerlerini yücelten bir eğitim yapmak hem sağlıklı insan yetiştirmemize hem de coğrafyası, iklimi ile barışık ülke üretimine katkı sağlayan bireyler yetiştirmemizi sağlar.
Aksi taktirde Gökhan Özcan’ın deyimiyle:
“Bir hikayesi olmayanın hatırası olmaz, hatırası olmayanın hafızası olmaz, hafızası olmayanın bilinci olmaz, bilinci olmayanın hayatı olmaz, hayatı olmayanın hikayesi olmaz”
Tüm Almanya'da oynanması gereken bir müzikal : İstanbul
İlker Yıldız
Sinan Ateş dosyası kapanmaz
Taha Akyol
Kaybolan ruh nasıl kazanılacak?
Ahmet Taşgetiren
Sonunda biz de yeni bir eğitim modeli icat ettik!
Mehmet Ocaktan
ABD’deki Gazze haberleri ya da ‘bekçi köpeğini beklemek’
Yusuf Ziya Cömert
Dikkat etki ajanı çıkabilirsiniz
Akif Beki
Seviye de seviyesizlik de bulaşıcıdır
İskender Öksüz
Her birimiz Maarif Modeli için dava açabiliriz...
Figen Çalıkuşu
Hizmet çakışmalarında çalışanın yarasına merhem olabilirsiniz!
Eyüp Sabri Demirci
Zamanın tozu
Şule Demirtaş
Uğurcan Çakır ve Trabzonspor’u anlamak
Gökhan Aktürk
Güven bir kere kırıldı mı, geriye sadece şüphe kalır
Gülşen Yeşilyurt
Göçmen
Ali Bayramoğlu
Rakamsızlar partisi...
İbrahim Kahveci
Men at work
Mehmet Ali Verçin